25 Aralık 2019 Çarşamba

YILBAŞI


YILBAŞI
Bu hafta sonu yılbaşı. Hristiyan dünyası yılbaşını Noel etkinlikleri içinde bir gece olarak kutlarlar. Biz Türkler için ise 31 Aralık gecesi bir yılın bitimi yeni bir yılın başlangıcı vesilesi ile kutlanılan bir gecedir.
Yeni yıl kutlamaları ve eğlenceleri yıllar içinde çok değişikliklere uğradı. Benim çocukluğumda akraba veya komşuların toplandıkları bazen bir yemekle başlayan bazen akşam yemeği sonrası bir araya gelinen bir etkinlikti. Genellikle evi en müsait olanın evinde toplanılır, meyve, yemiş, kestane kebap yenilir, tel helva çekilir, salep içilir,  tombala çekilir yeni yılın girişi heyecanla beklenirdi. 
Geceye hâkim olan radyo idi. Zaten yaşamımıza yön veren radyo idi.1950’li yıllardan sonra enterkonnekte sistem devreye girinceye kadar bir kaç büyük şehrimiz dışında Anadolu illeri ve ilçelerinde gündüzleri elektrik yoktu. Her yerleşim yerinin kendi belediyesine bağlı kömürle çalışan elektrik santralları veya lokomobilleri akşamla birlikte çalışmaya başlardı. Sadece öğlen üzerleri bir saat kadar ajans (haber bülteni) süresince çalışırdı sistem.
Radyonuz açık ise önce kasanın üst noktalarından bir yerde madeni para büyüklüğünde bulunan “göz lambası” kızarır bir süre sonra yeşile dönerdi. Önce bir cızırtı yükselir. Belki yarım saat süreyle piyano tuşlarından bir melodi sürerdi, otuz saniyelik aralarla; “Ankara, Ankara, güzel Ankara” ardından üç beş defa aralıklı gonk sesi duyulur ve İstiklal Marşı çalardı.  Burası uzun dalga 1948 metre 182 kilo saykıl Ankara radyosu”  günün tarihi, günün yayın programı bildirilir ve program akışı başlardı.
Akşam saat 17.- de elektrik gelir. Radyolar açık ise Anadolu Ajansının tüm ülke gazetelerine yazdırma programı başlardı. Satır satır, noktalama işaretlerine kadar…
Saat 18.-de genelde ilk program klasik Türk musikisi fasıl heyeti olurdu. Saat 19.- da “Burası Ankara radyosu, gonga Saat tam 19.-‘da vuracaktır.”  Zaten tüm dinleyicilerin saatleri elde ayarlanmak için hazırdır. Bir dakika sonra “GONKKKK”   Bütün ülke için tam saat ayarıdır bu. Ayarları tam olanlar mutlu bakışlarla ceplerine koyarlar saatlerini… Ve “haber bülteni” ( ajans) ardından Feridun Fazıl Tülbentçi’nin sunduğu beş dakikalık “Tarihten Bir Yaprak” ve Nurettin Artam’dan sonraki yıllarda Burhan Belge’den günün yorumu; “radyo gazetesi…”
Bu, evin büyükleri erkeklerin dikkatle dinledikleri bir saatlik süredir. Zira dünya ahvali karışık, ufukta savaş tehlikesi vardır. Ya da sürmekte olan İkinci Dünya Harbi’ne ait bilgiler… Bu illere İstanbul gazeteleri ancak bir hatta iki gün sonra ulaşacaktır. Tek ve net bilgi kaynağı varsa radyonuz.
Haftada bir gün mutlaka “Radyo tiyatrosu = temsil” saati olacaktır.  Efektör; Tahsin Temren.  Dönemin ünlü ses ve saz sanatçılarının canlı yayın programları… Halk ozanlarından ünlü orkestralara kadar geniş bir yelpazede müzik yayını. Kore Harbi yıllarında oradaki askerlerimizin kendi seslerinden ailelerine seslenişleri, Kore’ye ait günün besteleri ve marşlar…    Gece saat 24.- de elektrikler sönecektir. Saat 24.-e gelirken beş dakika evvel her dakikada bir lambalar yanıp söner, sinyal verirdi.
Cumartesi günleri öğleden sonra ve Pazar tam gün elektrik olduğundan daha zengin programları dinleme şansımız olurdu.  Cumartesi akşam, 18.45’de ; “Koşun koşun radyo başına, her cumartesi günü geliyor iş başına radyo çocuk kulübü.” Ayşe Abla sunardı bu programı. Geleceğin ünlü radyo, sahne, ses ve saz sanatçılarını biz bu programlarda tanıdık ilk kez.
Pazar günleri daha sabahtan mutlaka tarihi bir temsil… Öğlen haberlerinden sonra, Yine ses sanatçıları; Erdoğan Çaplı’dan piyano dinletisi, Ankara Gazinolarında sahne almış yabancı truplar veya solistler; Angelina Velaskes, Niko Degastino…
Tabii yılbaşı gecesinin özel programı; solistler, konserler ve gece saat 24.- de vuran gonk ile yeni yıla giriş. “Milli Piyango Çekimi canlı yayını”; önce amortiler, sırası ile gittikçe büyüyen ikramiye ve en sonunda büyük ikramiyeyi kazanan numara…  Odada bütün sesler kesilmiş, herkes nefesini tutmuştur. Elde biletler, heyecan, üzüntü, bazen sevinç. Zira hiç olmazsa amorti tutmuştur.  Bu geceye özel elektrik ve tabii radyo yayını sabaha yakın saatlere kadar sürecek gene İstiklal Marşı çalımı ile son bulacaktır.
Genelde üç tarafı seki ile çevrelenmiş,  sandalye ile takviye edilmiş, çocukların yerlerde kümelendiği odada nerede oturduğunuzun önemi yoktu. Radyoyu görmek zorunda değildiniz, sadece kulağa hitap eden bir araçtı ve bazen konsolun üzerinde olsa da genelde duvara monte edilmiş bir rafın üstünde yükseklerde dururdu.
Yılbaşı toplantısı yemekli ise hindi yeni yeni giriyordu menümüze ama zaten hindi evlerde sıklıkla pişen, bahçelerimizde tavuklarla birlikte beslenen hemen her kesimin ulaşabildiği bir gıda idi.
Yılbaşı için hediye almak, hediyeleşmek âdeti girmemişti yaşantımıza, bunları televizyon ve tabii reklamlar soktu dünyamıza.  Aslında hediye vardı.  Çocukluktan gençliğe geçme evresindeki çocuklar toplantıda bulunacaklara hediye listeleri hazırlar bir ara sesli okurdu bunları. Örneğin beyaz saçlı Amcaya, saç boyası, Filan Ağabeye, pipo tütünü, Filane Ablaya nişan yüzüğü… Alkışlar karşısında Filane Abla kulaklarına kadar kızarır ama gözlerinden mutlu ışıltılar saçarak kaçardı odadan.
Tüketilecek meyve ve yemişler ortak hesaptan alınırdı. Yılbaşı gecesinin olmazsa olmazı tombala için çinko ve tombala yapanlara verilecek, genelde ev ve mutfak gereçlerinden oluşan kazanımlar da… Tombala biletleri para karşılığı alınırdı. Bu geceye has paralı oyunlar hoş görülürdü. Gündüzden satın alınmış  “At Yarışı Kartları” kenarındaki beyaz boyayı ıslatarak sildiğinizde altından pembe boya ile basılmış ikramiye rakamına sahip olurdunuz. Tabii bu kartlar da para karşılığı satılırdı. Bir de rulet… Bu iki üç santim boyunda konik silindir şeklinde sarı pirinçten dökme bir ucu sivri altı yüzeyi olan bir aparattır. Masa etrafında oturan altı kişi belirli bir para limiti tespit eder. Fırıldak döndürülür ve bir yüzeyi üste gelecek şekilde yatar. Burada bir ifade kazılmıştır, “ bir koy, iki al, üç koy, hepsini al”  gibi.  Bu fırıldağı döndürme sırası kimde ise onun kazancı veya kaybıdır.
En büyük etkinlik “keten helva tel helva”   çekmektir. Bu işin erbabı kişi yeterli miktarda şeker ağdası kaynatır mutfakta. Sonra soğuk bahçeye çıkılır, karşılıklı iki kişi ellerini sık sık limonlayarak bu ağdayı bir birine aktarır ve sündürürler.  Kıvama gelen ağda odaya alınır. İçine bolca tere yağda un meyanesi kavrulmuş büyük bir tepsiye meyane üzerine yatırılır. Tepsi etrafında yeteri kadar kişi halka teşkil edecek şekilde oturmuştur. Ağda ortadan tepsi kenarına ulaşıncaya kadar unlanarak ve bir yanındakinin yönüne kaydırılarak her iki elle çekilir. Usta beceri ile bu unlu halkayı sekiz gibi yaparak ikiye katlayıp tekrar ortaya getirir. Bu işlem defalarca yapılır, bıkmadan, usanmadan. Sonunda kitle meyaneye doymuş, lif lif olmuş, artık katlanıp sekiz olma imkânı kalmadığından parçalanmıştır.  İşte o zaman ev sahibinin ikramı olan dilimlenmiş kuru sucuk, turşu, tulum peyniri gibi tuzlular ortaya çıkar. Pişmaniye benzeri bu tatlı, yanındaki tuzlular refakatinde bolca tüketilince ağırlık çöker.
Zaten vakit bir hayli ilerlemiş, en küçükler evin kedisi misali sobaya en yakın yerde kıvrılıp uyumuştur bile. Her toplantı mahallinde aynı duruma gelinmiş olmalı ki; sokaklar hareketlenmiştir.  Kış kışlığını yapardı. Dışarısı soğuktur. Paltolara atkılara bürünülür, küçükler sırtlanır, yeni yılda hayırlar dileyerek veda edilir. Dışarıda ya lapa lapa kar yağmaktadır, ya da gündüzlerden kalan kar kum kum olmuş her adımda gıcırdamaktadır. Yürünür yeni bir yılda yeni umutlarla… “Evi olan evine evi olmayan sıçan deliğine!”
Mertliği televizyonun evler girmesi bozdu. Bu toplantılarda önce ön plana geçti. Sonra batının Noel ritüellerini etkinliklerimize taşıdı bizlere. Bir hediyeleşme trafiği ve alışverişi başladı. Balolara, bu güne has içkili yemeklere,  salon toplantılarına alıştık. En mutaassıp yaşlıların bile yaşamda olduğu evlerde çam ağaçları, camlarında Noel baba figürleri görür olduk. Yurtiçi yılbaşı seyahatleri derken, yurt dışı Noel pazarları turları girdi yaşantımıza.
Bugün geldiğimiz tablo zaten hepimizin malumu. Ben şöyle ucundan köşesinden o günlere yetişenler varsa ve yaşıtlarımla eski günleri bir analım dedim…
Yeni yılınız kutlu olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...