Bizler “Yerli Malı ve Tutum Haftası”, La
Fontaine hikâyeleri ile büyütüldük. O yıllar tasarrufun simgesi kumbara idi.
Tutum haftası, kumbarası olanlar sınıfa kumbaraları ile gelirdi. Sınıflarca
bankaya gezi yapılır, çocuk gürültüsü içerisinde, banka müdürünün ilgisinde,
veznedar bir tomar anahtarı deneyerek kumbaraları açar, madeni paralar ayrılır,
bükülerek rulo haline getirilmiş banknotlar açılıp düzeltilir, sayılır,
hesaplara kayıt edilirdi. Resim
dersinde kumbara çizer, el işi dersinde çay kutularından kumbara yapar, üzerini
elişi kâğıdı ile kaplardık. Şiirlere okul şarkılarına girmişti kumbara:
“Al eline bir kumbara,
At içine az az para.”
Çok çeşitleri olurdu kumbaranın.
Çömlekçilerde satılan, çamurdan yapılmış, üstü para delikli, türlü
modellerdekiler, benzerlerinin camdan olanları, küçük bir konserve kutusu gibi
tenekeden olanlar... Bunlar dolunca,
yere vurup kırılmak veya tenekelerin kesilmesi sureti ile biriken paraya sahip
olunan tek kullanımlık tiplerdi. Ama kumbara denilince çağrışım yapan İş
Bankasının parlak metalden elips tabanlı, üstü saplı prizması idi. Ziraat
Bankasının bir cep kitabı görünümünde, metal ama üstü cilt bezi kaplı
kumbaraları vardı. Bunların bozuk para deliklerinde paranın geri gelmesini
önleyen yaylı bir mekanizması vardı ve bıçak vs. sokmakla parayı geri ala
bilemezdiniz. 1950’li
yıllarda Ziraat Bankasının kumbaralı saatleri çıkmıştı. Her gün haznesine yirmi
beş kuruş atıldığında otomatik kurulan, aksi halde duran masa saatleri idiler.
O yıllarda kurulan Yapı Kredi Bankası
beyaz bakalitten küçük bir villa şeklinde bir kumbara çıkarmış bunu yapı
tasarrufu programı ile endekslemişti. Evlerin büfelerinde, sehpa üstlerinde
biblo görevi de görürlerdi.
Zaten Osmanlı Bankasının dışında başka banka
da yoktu ülkede, bölgesel olanların dışında. Onların da kumbaraları yoktu.
Bursa’da Heykel önündeki İş
Bankasının kumbara şeklindeki meydan saati 90’lı yıllara kadar hizmet vermişti.
1956’da enflâsyonist politikanın etkisi
ile madeni paralar kıymet kayıp ettikçe kumbara da cazibe yitirse de
mevcudiyeti 70’li yıllara kadar devam etti.
O yılardan sonra kumbarada, bankada, yastık alındaki paraların çok kısa
sürelerde pul olması, tasarrufu olanları, yasal olmasa da, döviz biriktirmeye
yöneltti. Özal döneminde dövizin serbest
kalması, Türk Lirasının itibar kaybı ile geldiğimiz süreç ise hepimizin malûmu.
Çocuklarım dövizle oynadılar, Yerli Malı Haftasında yemiş, pestil, dut kurusu
değil, ithal muz, kivi götürdüler okula. Tutumun ise ne haftası kaldı ne
kendisi...
Ya kumbara? Benim gibi “masalcı
amcalara” konu oldu ancak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder