Otuz yıldır sigaraya küsüm. Bu yüzden olsa
gerek sigara fiyatlarından da habersizdim. Ocak ayında sigaraya yediden zam
geldiğini gazetelerde okuyana değin. Bir paket sigaranın on, on beş liralara
satıldığını öğrenmem beni hem hayrete düşürdü hem de eski günlere götürdü.
Sigara “Tekel ruhsatı” olan bazı bakkallarda ve
özellikle, dükkânın ön yüzüne çaktıkları (tütün ve müskirat) satıldığını
belirten emaye veya (tütün ve sigara satılır) levhası taşıyan bayilerde
satılırdı. Müskirat Arapçadan dilimize girmiş bir kelimedir. Keyif veren,
sarhoş eden anlamındaki “sekr” den üretilmiş olup daha ziyade alkollü içki
anlamında kullanılırdı.
Malumunuz tütün bitkisi Kristof Kolomb’un 1400’lü
yılların sonunda Amerika kıtasına yaptığı seyahatle Avrupa kıtasına gelmiştir.
Oradan da 1600’lü yıllarda İngiliz ve Venedikli tüccarlar tarafından ülkemize
getirilmiş. Zaman içerisinde kâh yasaklanmış, kâh serbest bırakılmış, sonraları
inhisar altına alınmış ve nihayetinde Tekel İdaresi tarafından imal edilir ve satılır
olmuştu. Tekel’in özelleştirilmesi sonrası ülkemizde sigara piyasası tamamen
Amerikan tütün şirketlerinin eline geçmiştir.
Biz gelelim yine eski günlere; en ucuz sigara, kâğıt
pakette satılan Köylü Sigarası:
10 kuruştu. Sigaraya özenen harçlıksız çocuklarca
mahalle bakkalından tek tek tanesi bir kuruştan satın alınabilirdi, sonra yine pakette: Birinci. Daha kaliteli
sigaralar kapaklı, yassı, mukavva kutularda satılırdı; Bafra Maden,
Hanımeli, Bahar, Gelincik, Yenice 25-45
kuruşa ve lüks olanlar; Hususi Kokulu, çekmeceli kutusunda Yeni Harman, Büyük Kulüp, Sipahi Ocağı, ellilik kutularda
Diplomat. İlk filtreli ve mentollü Çamlıca idi ardından Hisar, Maltepe, Samsun
geldiler. Askere günde yarım paket hesabı ile bedava verilen Asker ve subaylar
için özel üretilen Subay sigaralarını da unutmayalım.
Paketlerin üst kalayını ve kutu sigaraların kapağını yapıştıran bantta “T.C. İnhisarlar İdaresi 20
Yassı -veya yuvarlak- sigara Milli Müdafaa vergisi dâhil (...) Kuruş” yazsa da
halk dilindeki yaygın söylemi, ismin ana dili Orta Amerika kökenli İspanyolca
Cigaro’dan galat “yak bi cigara” şeklinde idi. Cigara ikramı her zaman yak
fiili ile kullanılmaz çok kere “sar bi cigara”
deyimi ile de yapılırdı. Çünkü geniş bir kesim pahalı olan hazır sigara
(Kalıp Cığarası) yerine sarma sigarayı yeğlerdi; Tekel idaresinin pakette
sattığı kıyılmış tütün veya kaçak tütün kullanarak. Kaçak tütün evlerde ağız çeşnisine göre bal,
şarap veya başka malzemelerle terbiye edilir, ustalaşmış eller tarafından özel
bıçağı ile çok ince (kız saçı) kıyılır, tütün kesesi veya tabakalarda
taşınırdı. Kutu sigarası içenler bu kutunun arka yüzünü not almak için de
kullanırlardı. Parlamenterler veya idareciler halkın isteğini hemen sigara
paketinin arkasına not ederlerdi. Ve bilinirdi ki; sigara bitince paket
atılacak ve bu istek hiçbir zaman yerine gelmeyecek.
Sigara kullanan her kesimin tartışmasız bir veya
birkaç tabakası olurdu; kakmalı, işlemeli, sedefli, markalı, tahta, metal,
gümüş, altın... Hazır sigara kullananlar
daha ince tabakanın her iki kanadındaki lastik şeridin arkasına bir kutu
sigarayı dizerler, sarma sigara kullananlar ise daha kalın tabakanın haznesini
kıyılmış tütünle doldurur, kapaktaki lastik banda kesilmiş, ince sigara kâğıtlarını
sıkıştırırdı. Bir paket Tekel tütününden
sadece yirmi yaprak kâğıt çıkardı. Kaçak tütün kullananların böyle incecik kâğıt
bulmaları olanaksızdı. Bir dönem Time Dergisi ülkemizde en çok satan yayın
olmuştu. İncecik sayfalarından yüzlerce sigara sarmak mümkündü.
Sol elin parmakları üzerine kâğıt yayılır, sağ elle
bir tutam tütün orta bölgeye yayılır, her iki elin parmakları yardımı ile
sarmalanır, kâğıdın uzun kenarı yarım santim genişliğinde dil ile ıslatılır,
diğer uzun kenar üzerine kapatılarak yapıştırılır. Uçlardan sarkan fazla
tütünler ayıklanır. Sarma sigara ne
kadar maharetli yapılsa da kalın ve gayri muntazamdır. Bir de yapışma bölgesindeki
iyi yanmayan kâğıt sigara bitene kadar kavrularak kalır veya yarı ateş halinde
kucağa düşer.
Kibrit az kullanılırdı. Bir çelik parçasına midye
kabuğu kadar, sert bir taşla (çakmak taşı) vurularak yaratılan kıvılcımla
parmak ucu ile tutulan kav parçası
tutuşturulur, üflenerek ateşi kuvvetlendirilir ve sigara yakılırdı. Keskin taştan isabet alan başparmaklar kesik
içinde kalarak... Uzun fitili alttan
sarkan Lüle Çakmaklar, gaz yağı ile isli yanan basmalı çakmaklar, benzinli
Zippo’lar... Ama en çok kullanılan
aparat(!) “hemşerim ateşini müsaade” veya benzerleri hitaplardı.
Yasemin dallarından en sağlıklısı yapılan; bakalit,
kehribar, lüle çeşit ağızlıklar kullanılırdı. Bu kadar teferruatlı malzeme
ceplere sığmaz. Ama Anadolu insanının özellikle kırsaldaki kesimin bele sarılı
geniş kuşağı bunların dışında, mendil, yağlık, icabında bıçak, tabancayı da
taşıyan kullanışlı bir aksesuardı. Üstelik beli soğuktan ve incinmelerden
koruyan sağlıklı bir gelenekti de... Bu bel kuşağının bir de iç giyimde kullanılanı
vardır. Boyu üç- dört metreye ulaşabilen iki karış enindeki sırf yün bu kuşak,
bir ucu bir eşyaya sabitlenerek veya hane halkından birisi tarafından tutularak
kuşak etrafında dönmek sureti ancak bele sarmalanırdı.
Tabakadan bahis edince Enfiye’yi anmamak mümkün
mü? Arapça enf (burun) kelimesinden
aidiyet takısı ile üretilmiş enfiye, çürütülmüş tütün tozu olup buruna çekilmek
sureti ile keyifli hapşırıklar yaratır ve uyardığı etki ile bol ifrazat
sağlardı. Tekel Tarafından satılan bu
madde de kendine has tabakalar içinde muhafaza edilir, dostlara tabaka uzatılarak ikramda
bulunurdu. Ben yetişmedim ama daha önceki dönemlerde bazı tabakaların üzerinde
eski yazı, güzel bir hatla “gam çekme enfiye çek” ibaresi işli olurmuş.
Çocukluğumda sigara için çok kişi vardı ama
pipo içen hemen iki üç kişi anımsıyorum. Bayide ise yine Tekel’e ait paket
içindeki pipo tütünü vardı.
Sonraları da sigara çok yaygındı ama pipo nadir bir kesimin daha çok entellerin
elindeki, kendine has kültürü, zengin tütün çeşitleri, aksesuarı, koleksiyonerleri
olan bambaşka bir dünya… Kökü ta MÖ ’ki
yıllara kadar uzanan bir Hint iptilası. Bazı keyif verici yaprakları, içi
boşaltılmış Hindistan Cevizi kabuklarına doldurup içine soktukları bir kamış
vasıtası ile dumanını çekmeleri ile başlayan serüveni, Acem ve Arap dünyasında
Nargile, Çubuk, Lüle evrelerini geçirip, tütünün Avrupa’ya girmesinden sonra
pipo şekline girmiş. Bakalit, seramik, fildişi, Lüle taşı ve benzeri malzemeden
yapılan lülesine tütün sıkıştırılıp, takıp çıkarılan ağızlıkla dumanı içeri
çekmek şekli ile kullanıldığını hepimiz biliriz. Özellikle İngiltere’de çok
yaygın kullanımı var. Derler ki; “İngiliz asilzadesi, yeni bir pipo alır,
birkaç yıl uşağının kullanımına bırakır, sonra ağızlığını değiştirip kendisi
kullanırmış.” Lüle ne kadar çok kullanılır ve haznesi zamanla kurum bağlayıp
küçülürse o kadar makbul olurmuş. Bir de sık sık sönüp yeniden yakıldığı için
çok kibrit kullanılırmış. Bu nedenle
İngiliz bayi, pipo tütünü almak isteyenlere “ tütün ne marka olsun, kibrit ne
marka olsun” diye sorarmış.
1950’li yıllardan sonra Amerikan ve NATO
üsleri tesis edildi, Amerikan sigarası ve Virginia tütünü ile tanıştık.
Mentollü Salem sigarasına özenerek yenice paketlerinin içine mentol emdirilmiş kâğıt
plakalar koymaya başladık. Sonra
filtreli sigaralar çıktı, kaldırım köşelerinde satılan yabancı sigaralar sardı
ülkeyi…
Sigara içmenin kötü bir alışkanlık olduğu
malûmdur ama bir başka kötülük de izmaritini yere atmaktır. 1957-58 yıllarında
İstanbul Valiliği yapan rahmetli Mümtaz Tarhan sokaklara sigara izmariti
atanlara beş lira ceza uygulaması getirmişti. Belediye zabıtası ve polisler
kentin büyük caddelerinde bunu çok ciddi olarak takip ederlerdi. O zaman;
“yudumun insanı” pratik bir çözüm
geliştirmişti. Özellikle çocuklar, boyunlarına astıkları bir tabla içine kum
doldurur, İstiklal Caddesi ve Köprü üzerinde kaldırımları dolaşırlardı.
İzmaritinizi bu tablaya bastırmanın bedeli beş kuruştu! Vali gitti, yasak bitti, beraberinde bu iş
dalı da!
Daha sonraları ve bugün geldiğimiz nokta ise
cümlenin malumu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder