Şehrin
nabzı üç noktada atardı; Atatürk Caddesi, Kapalıçarşı ve Çekirge.
Atatürk
Caddesi; dört tane kapalı, üç dört tane yazlık bahçe sineması, evvelce Halkevi
iken 1957 yılından sonra Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu,
Şehir Kulübü, Dağcılık Kulübü iki tane pastane, muhallebici salonları,
tatlıcılar kahve ve kıraathaneler, bir iki otel, bankalar, postane. Evlerin alt
katlarında her gün bir yenisi ilâve olan mağazalar hep burada toplanmıştı.
Tabii resmi daireler de. Böyle olunca
bütün sosyal faaliyet Atatürk Caddesinde oluşurdu. Mesainin bitimi ile caddede
turlama başlardı. Dairelerinden çıkmış
memurlar, okul talebeleri, çarşı esnafı, emekliler ve caddenin değişmez
müdavimleri ikili üçlü guruplar halinde kol kola Postane, Setbaşı arsında ileri
geri yürür, (huzur turları) aşina yüzler devamlı birbirleri ile selâmlaşırdı.
Maliye binası ile Setbaşı köprüsü arasına açılmış bulunan cadde yeni binalarla
dolarken Şafak (Saray) sinemasında köprüye kavuşan eski Ünlü Cadde ihtişamını
yitirmiş terziler ve ısmarlama kunduracılara kalmıştı.
Piyasa”ya
Yeni Postanenin köşesinden başlanılır. Önleri vitrin pencereli lobisi ve
kıraathanesi ile Luca Palas Oteli. Öğlen saatlerinde müşterilerin önünde kuyruk
olduğu, tek masalık, kuru fasulyeci Âdem.
Kunduracı Refik, İş bankası, Güven Taksi, Bulut taksi. Hüzmen Zade’nin
acentası, önünde akşam saatlerinde cüce yemişçi Habil’in sarı parlak arabası
(sinema saatinde Tayyare Sineması köşesinde)
Tatlıcı Nezir, Saatçi, Gökmener Eczanesi, berber salonu, Gürses Radyo,
Kumaşçı İngiliz Halit. Naci Kurtul ’un
Güven Sigortası, Hazır Elbiseci, Temizel Lokantası, yan yana iki terzi dükkânı.
Karagöz’ün banisi Şeyh Küşteri’nin
mezarı (Bir gece içeresinde yok edilerek dükkân yapıldı), Kafkas Pastanesi, bir
saatçi daha, önünde oturulabilen içerlek muhallebici. Gömlekçi ve her şeyci Şükrü Tüfekçi, Meraklı
Yemişçi, Eczacı Bediha Hanım, soğuk Uludağ gazozu içilen sigara bayii, Foto
Rekor, Eski Postane (Daha sonra T. Ticaret Bankası oldu) ve Hükümet önü.
Atatürk Heykeli, ardında Mimar Ekrem Ayverdi’nin planladığı Vilayet, Adliye,
Defterdarlık üçlüsü. Süreyya Öğünç’ün beyaz eşya mağazası, Orhan Akkök ve Berk
mağazaları, tuhafiyeci, Frigosu ile ünlü Turan Pastanesi, ayakkabıcı Sabri Türemen
ve önünde oturulabilen, vişneli dondurması harika Mavi Köşe muhallebicisi.
Ahmet Tevfik beyin eczanesi, Dondurmacı Şaban ve dar Setbaşı köprüsü (sonradan
bir misli genişletildi ), altında coşkulu
akan Gökdere, kenarındaki alanda mahkûmlara yaptırılmış voleybol sahası.
Mahfel; Demir ayaklı, yuvarlak mermer masaları, demir sandalyeleri ile çay
bahçesi. Kapısında ama gazeteci, bir sıra küçük dükkânlar, tam karşısında
caminin önünde yine sıra dükkânlar; Kuru Kahveci Nermin Hanım, Karlıova
Kitapevi, köşede çapraz kapısı ile muhallebici Şaban, bitişiğinde tuhafiyeci
Süreyya Hanım ve Suavi. Parke döşeli küçük meydanın ortasında ihtişamlı bir
çınar ağacı ve arkasında ahşap karakol. Tur bu noktada biter geri
dönülürdü. Başlama ve bitim
noktalarının dışına katiyen çıkılmazdı. Kuzey yönündeki karşı kaldırıma ise
asla. Piyasa erbabı o yöne ya ilin tek çiçeksi için ya sinemaya, tiyatroya,
Mudanya vapuruna bilet almaya ya da Ulucami yanındaki fırının önünde çınara
dayalı camekânı ile meraklı ayakkabı boyacısı Sait için geçerdi. Tabii bütün
şehri tanımak mümkün değildir. Ama yabancıları hemen fark ederdik.
Aileler
sinema evveli çay bahçelerinde, tatlıcılarda oturur, gece 12’ de biten son
otobüs seferleri ile birlikte cadde de uykuya dalardı. Hafta tatilinin
başladığı Cumartesi öğlen ve bittiği Pazar akşamı Heykel önündeki bayrak
törenini gerçekleştiren emektar bando takımı, Şef Tatar Halil ve sempatik
trampetçisi Mikro Niyazi coşku ile alkışlanırdı.
Bursa çarşısı Çakırhamam ile Bat Pazarı,
Sobacılar aksında ve buna paralel Atatürk Caddesi, Cumhuriyet Caddesi arasında
uzanırdı. Şehrin başka yerlerinde rastlayabileceğiniz; sadece bakkal
dükkânları, kundura tamircileri ve mahalle berberleridir. Çarşılar hâlâ arasta düzenini korumaktaydı.
Şekerciler, kavaflar, aktarlar, sarraflar, havlucular, manifaturacılar,
yorgancılar, mobilyacılar, bıçakçılar, demirciler, sobacılar kendi isimlerini
taşıyan bölümlerde yoğunlaşmıştı. Atatürk Caddesi kozmopolit ve daha lüks
mağazalardan oluşmuştu. Çarşının en hareketli bölümü kapalı kısımdır. Burada
ağırlıklı olarak havlucular ve manifaturacılar bulunur ve yalnız Bursa’nın
değil civar illerin ihtiyaçlarına da cevap verirdi. Özellikle yaz ayları,
yılbaşı ve bayram tatilleri, Bursa dışından gelenlerle dolardı. Banyo ve tatil
için gelen bu kesim havlu ve ipekli kumaş ihtiyaçları ve hediyelik eşya
alımları ile şehir ekonomisine önemli katkıda bulunurdu. Özellikle koza mevsimi
Koza Handa açık koza borsası kurulur, çarşıya bereket yağardı…
Kentte her yaş ve sosyal sınıfın toplanma
alanları farklıydı. Aileler Belediye önündeki Dağcılık Kulübü ve Halkevi
bahçesinde, (Şimdi güzel sanatlar galerisi) Tophane saat kulesi altındaki
bahçede, Yeşil kahvelerinde, Temenyeri’nde ve Çekirge’deki Hüsnügüzel,
Selvinaz, Kükürtlü bahçelerinde, Havuzlupark’ta
otururdu. Ve genelde Uludağ gazozu içilirdi. Köylü kesimi kendi köy adlarını
taşıyan hanlarda veya Tahtakale kahvelerinde. Esnaf sınıfı Çakırham'daki
Kadifelikahve’de, memur ve emekliler özellikle asker emeklileri Setbaşı'ndaki
Mahfel’de… Asker emeklileri işletmecisi Rıdvan beyin hep büyük ceviz masasının
ardında oturduğu ana binada, gençler Mahfel’in bilardo salonu ve önündeki sette
ya yan aralığındaki, Parmaksız Süleyman’ın işlettiği Akın Spor Lokalinde veya Mahfel’in
karşısında, Gökdere üzerine asma balkonlarla uzanmış Ferah Kıraathanesi’nde (şimdi
Kütüphane) barınırlardı. Merinos Fabrikası mensupları içine kapalı olarak kendi
sosyal tesislerinde, elit sınıf ise Çelikpalas Otelinin salonlarındadır.
İnsanlar giyimine özen gösterirdi. Şehirli
hanımlar, başörtüsü ile yetinirdi. Genç hanımlar ve çalışanlar tayyör-eteği
yeğlerdi. Erkekler yaz kış mutlaka
kravatlı ve ceketli olurdu. Ceket
yakalarında, meslek, okul, kulüplerini belirten rozet taşırlardı. Bu rozetler, Dağcılık Kulübünün bahçe duvarı
önüne sıralı, süslü sandıklı ayakkabı boyacılarının yanında demir parmaklıklara
yasladığı mukavva panoda her cins rozeti teşhir eden Rozetçi Cici’den temin
edilirdi.
Orta
yaşa gelmiş olanların kısa kollu gömlekle gezmesi ayıptı. Ve genelde fötr şapkalı
olurlardı. Yaz ayları hasır Panama şapkalarına geçilirdi. Orta öğrenim
öğrencileri kız erkek okul kasketi giymek zorunda idiler. Liseler sarı, Ticaret
Lisesi kırmızı, Meslek Liseleri yeşil şerit taşırdı kasketlerinde. Nedense bu kasketleri pardösü içine
saklayarak bu mecburiyeti delmeye çalışırdık. Kızlar da biraz yukarı
kaldırdıkları şemsiperin altından kâküller çıkartırlardı. Kız okullarının
dağılma saatinde Mavi Köşe Dondurmacısı önünde veya Basak Caddesinin başında
beklerdik, sadece platonik sevgililerimizle bakışmak ve arkaları sıra evlerine
kadar yürümek için. Yüksekokula başlar
başlamaz da büyük bir hevesle fötr şapka edinir ve bıyık bırakırdık. İlkokullar dışında iki özel kolej, iki resmi
Orta Okul, Kız Lisesi, Erkek Lisesi, Ticaret Lisesi, Askeri Lise, Kız Sanat ve
Erkek Sanat Enstitüleri, Ziraat Okulu, Kız öğretmen Okulu tekli öğrenimle
yeterdi genç nüfusa. Ticaret Lisesi dışında okullar karma olmadığından çaylar
ve okullar arası sosyal etkinliklerde Erkek Lisesi Kız Lisesi ile Askeri Lise
Kız Öğretmen Okuluyla Ticaret Lisesi Kız Enstitüsü ile işbirliği yapar, Erkek
Sanat Okulu sanırım yalnız kalırdı. Ziraat Okulu ise esasen uzaklarda ve
lokalize idi. Orta öğrenim kurumları şehrin merkezinde olduğundan kitap ve
kırtasiyeciler de sadece hükümet civarında toplanmıştı. Şekercioğlu, Suhulet,
Zeki Mumcu, Kitapçı Ali Haydar belki bir iki tane daha.
Çekirge,
Yıldırım ve Hürriyet Mahallesi dışındakiler okullarına ve işyerlerine yürüyerek
ulaşırdı. Böyle olunca da sayısı ancak on adedi bulan, saat başı, Muradiye yolu
ile Emirsultan-Çekirge, yarım saatte bir Çekirge-Yıldırım, daha sonraları
Davutkadı-Çekirge, Belediye önü-Muradiye, İtfaiye–Yıldırım, her çeyrekte Yeşil-
Çekirge seferi yapan kırmızı boyalı Bussig marka belediye otobüsleri yeterli
idi. Başlangıç duraklarında hareket saatini bekleyen bu otobüslerin belediye
önünde biri Muradiye hattı, biri çekirge hattı yolcularını kuyruğa sokan demir
kulvarlı ana durağı ve üç memurluk idare ofisi vardı. Bu bürodan aylık paso da
satın alınabilirdi. Yanındaki küçük bürodan da Mudanya Vapuru için bilet
alabilirdik. Belediye otobüslerinde talebe beş, tam bilet on kuruş. Hürriyet
Mahallesine İtfaiye önünden kalkan özel bir otobüs firmasının seferleri vardı.
Merinos ve İpekiş fabrikaları dışında servis
diye bir şey yoktu, minibüs de. Dolmuş ile 1959’da Santral Garajın yapılması
ile tanıştık. Evvelce Çakırhamam önünde bekleyen ve eşyası olanları Çekirgeye
taşıyan sadece iki tane dolmuş vardı. Kazalardan ve başka illerden gelen
otobüsler, Ulucami Meydanı, Yeniyol, Heykel önündeki yazıhanelerde yolcu alır
bırakırdı. Caddelerin belli yerlerinde durakları bulunan faytonlar ve yük
arabaları bu insanları evlerine taşırdı. Taksi yazıhaneleri özellikle Mudanya
ve Yalova’ya dolmuş yapar, az sayıda taksi şehir içinde kullanılırdı. Birkaç
yıl evvel seferden kaldırılan Mudanya treninden geriye metruk istasyon binaları
“Uyan tren bademliye geldi” deyimi kalmıştı. Bir de Demirtaş’tan Mudanya’ya
kadar, esasen yavaş ve dolaşarak yol alan bu katarla, yarış eden pehlivan
enseli, ustura vurulmuş koca kafası ile sempatik meczup Hafız… Onun ter
damlaları ile kaplı, artistik portresi uzun yıllar Foto Yıldız’ın vitrinini
süsledi.
Özel otomobil
sayısı elliyi geçmezdi ve bu arabaların kimlere ait olduklarını bilirdik. Böyle
olunca da park ve trafik sorunu yoktu, gürültü sorunu da. Daha trafik ışıkları
ile tanışmamıştık. Bir tanesi Belediye
Önü, bir tanesi Valilik önünde iki tane sabit trafik noktası vardı. Yılbaşı
akşamları araba sahiplerince bu noktalara hediye paketleri bırakılırdı. İki ciple hizmet veren motorize polis ekibi
ve semt karakolları, akşam ezanı ile göreve çıkan Çarşı ve Mahalle Bekçileri asayişi
sağlamada yeterli idiler. Bir tek Valinin bir adım gerisinde yürüyen makam
polisi bir de Cumhuriyet Savcısının makam kapısında sembolik olarak polis
memuru bulunurdu. Koruma orduları nedir bilmiyorduk. Gece bekçileri karakolları
değil mahalle ve çarşıları korurdu.
Dışarıdan
gelenlere Uludağ Gazozu ikram edilirdi, Vilâyetin karşında, Çınarlı Kahve’nin
bitişiğine, İnegöl Köftesi ve mutlaka İskender Kebabı. İskender; şimdi de orada
olan Atatürk caddesindeki Kebapçı Nurettin’in dükkânında, şimdi Vakıflar
bankasının bulunduğu yerdeki Tatlıcı Mecit’in bitişiğindeki tekkenin bahçesine
dar bir cepheden dik merdivenlerle inilerek Hacı Bey’de ya da özellikle Kayhan
çarşısındaki Süleyman Efendi’de yenilirdi.
Belli
meslekler dışında seyyar satıcı yoktu. Yaz aylarında okul çocukları önlerindeki
tahta tepsilerle sokaklara dökülürdü. “Abdül Vahit Turan, yeni çıkan Yeni
Hayat, iki tane beş kuruşa” Ya da
boyunlarına asılı termoslu tahta sandıkçıklarda küçük çubuklara sarılı Sütsal
Dondurmaları satarlardı. İller arası otobüslerin hareket saatlerine beyaz
kıyafetleri ve maniler eşliğinde satış yapan nane şekerciler, simitçi ve
şerbetçiler dışındakiler genellikle mahalle aralarında dolaşırdı. Omuz askılı
veya ittirme arabalı dondurmacılar, iki kişilik saz takımı ile macuncular,
yoğurtçular, atlı ve arabalı manavlar, hallaçlar, kalaycılar, at ve
eşeksırtında odun satıcıları, baltalı, bıçkılı odun yarıcıları, eşekli seyyar
ikinci el kitapçılar ve sırtı çuvallı eski alıcıları...
Merhaba :) 1957-1964 yılları arasında Tuzpazari okçular çarşısi başındaki Turan Pastanesinde çalıştim. Adım Sevda (Seniber) Yoktan. Bu yazınızı okuyunca çok duygulandım. Zamanda yolculuk yaptım. Elinize yüreğinize sağlık. Teşekkürler :)
YanıtlaSilcok güzel yazmışsınız.. elinize sağlık o dönemin sosyal hayatıyla ilgili yayın aramış bulamamıştım.
YanıtlaSil