Küçük hanımların, günümüzde vazgeçilemez
aksesuarı, ellerinde pet su şişeleri ile dolaştıkları dönemlere kadar sokak çeşmeleri
sıcak yaz günlerinin en hareketli mekânı
idiler.
İlk çağlardan bu yana tapınakların önlerine, saray önü
alanlara daha sonraları şehir meydanlarına abidevi çeşmeler yaptırmak
yönetimlerin kudret ve zenginlik göstergesi olmuştur. Birçok Avrupa şehrini gösterişli çeşmeler
süsler. Türk-İslâm sentezinde de çeşmelerinin ayrı bir önemi vardır. Su
getirmek, çeşme yapmak ve onarmak “sadaka-i cariyedir.” = (işleyen sadaka) -İslam
inanışında kişi ölünce amel (hata sevap işlemleri) defteri kapanır ama cami,
çeşme, yol, köprü gibi kalıcı hayırlar bırakanların, insanlığa faydalı işlemler
ve araçlar bırakanların, cemiyete hayırlı evlat yetiştirenlerin amel defterleri
ölümlerinden sonra da açık kalır ve sevap yazılmaya devam edilir.-
Selçuklu ve Osmanlı Sultanları, Kadınları, Vezirler,
Paşalar ve varlıklı kimseler cami avlularına, hamam duvarlarına, meydanlara,
mahallelere sokak çeşmeleri ve sebiller yaptırmışlardır. Bunlar genelde
pınarlardan künklerle getirilip arkasındaki depoda biriktirilen, üstleri
saçaklı veya sundurmalı yapılardı. Bir veya daha fazla musluğu olurdu. Devamlı
akan; burmalı, kapatılabilen, lüle veya sert yumruk darbesi ile açılıp bir süre
sonra içindeki yay marifeti ile kapanan sarı döküm musluklar benim çocukluk
dönemime kadar yetiştiler.
Şehirlere akarsu şebekelerinin döşendiği dönemlerden
sonra sokak çeşmeleri yapmak belediyelerin görevi olmuştur. Bursa'da köşe başlarında, çarşılarda Fransız
yapımı demir döküm, şık çeşmeler çok yakın zamanlara kadar mevcudiyetlerini
korudular.
Evlerinde su bulunmayanlar sabah erken saatlerde
bakraçlar, güğümlerle mahalle çeşmelerinin başında sıraya girer, hanımlar arası
sohbetler burada başlar, kız seçmeler, yeni evlilikler burada şekillenir, zaman
zaman sıra kavgaları çıkar, yaralanmalı arbedelere kadar varırdı bu. Bazı
evlere sırtlarındaki sırığın iki ucuna takılı tenekelerle veya at, eşeksırtında,
arabalarla su servisi yapan “Sakalar” vardı. İçme veya kullanma suyu taşıyan
mahallenin sakası her evin bahçe veya giriş katındaki, küpün, sarnıcın, deponun
yerini bilir, ev sahibinin yanında olmasına gerek kalmadan dolumu yapar
dönerdi. Günün su ihtiyacı için ise evvelce belirlenen pencere veya ağaca bir
mendil asılması yeterli idi mesaj iletmeye... Sakalık meslek olma dışında,
Yeniçeri Ocağında sınıf, tarikatlarda bir aşama ve rütbe idi.
Kentler arası yollarda bir durak mesafede mutlaka
hayvanları ve yolcuları sulamak için yalaklı çeşmeler vardı. Çocukluğumda, eski
araba ve kervan yolları hâlâ kullanılmakta idiler. Bu yol güzergâhlarında beyaz
badanalı, yalaklı çeşmelere sıklıkla rastlardık.1950 sonrası Marshall yardımı
ile gelen iş makinaları marifetiyle önceleri
genişletilip ıslah edilerek hizmete devam eden bu yolar, yeni kara yolları ve
oto yollar yapıldıkça birer birer terk edildiler, kuş uçmaz kervan geçmez
yörelerde kaldı çeşmeler.
“Leylâ
gelin oldu, Mecnun mezarda.
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda.
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer dağdan dağa Çoban Çeşmesi.”[1]
Diğer yapıtlarda olduğu gibi çeşmelere de, hayır
sahibini, mimarını, inşa tarihini belirten kitabeler konulurdu. Her biri ayrı
bir hat sanatı olan bu yazıtlarda Kurandan ayetler; “Küllü Hay yün min el mâ.”, Veciz beyitler; “Hasbeten
Lillâh yaptırdı bu çeşmeyi Hasîp.”, hayır sahibine Fatiha temennileri yer
alırdı. Sonradan eklenmiş
levhalar; “ Bu çeşme öyle ki, akarı var
tası yok. Kırma insan kalbini yapacak ustası yok.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder