15 Ocak 2018 Pazartesi

ÇEŞME



         Küçük hanımların, günümüzde vazgeçilemez aksesuarı, ellerinde pet su şişeleri ile                               dolaştıkları dönemlere kadar sokak çeşmeleri sıcak yaz günlerinin en hareketli mekânı 
         idiler. 

İlk çağlardan bu yana tapınakların önlerine, saray önü alanlara daha sonraları şehir meydanlarına abidevi çeşmeler yaptırmak yönetimlerin kudret ve zenginlik göstergesi olmuştur.  Birçok Avrupa şehrini gösterişli çeşmeler süsler. Türk-İslâm sentezinde de çeşmelerinin ayrı bir önemi vardır. Su getirmek, çeşme yapmak ve onarmak “sadaka-i cariyedir.” = (işleyen sadaka) -İslam inanışında kişi ölünce amel (hata sevap işlemleri) defteri kapanır ama cami, çeşme, yol, köprü gibi kalıcı hayırlar bırakanların, insanlığa faydalı işlemler ve araçlar bırakanların, cemiyete hayırlı evlat yetiştirenlerin amel defterleri ölümlerinden sonra da açık kalır ve sevap yazılmaya devam edilir.-
Selçuklu ve Osmanlı Sultanları, Kadınları, Vezirler, Paşalar ve varlıklı kimseler cami avlularına, hamam duvarlarına, meydanlara, mahallelere sokak çeşmeleri ve sebiller yaptırmışlardır. Bunlar genelde pınarlardan künklerle getirilip arkasındaki depoda biriktirilen, üstleri saçaklı veya sundurmalı yapılardı. Bir veya daha fazla musluğu olurdu. Devamlı akan; burmalı, kapatılabilen, lüle veya sert yumruk darbesi ile açılıp bir süre sonra içindeki yay marifeti ile kapanan sarı döküm musluklar benim çocukluk dönemime kadar yetiştiler.
Şehirlere akarsu şebekelerinin döşendiği dönemlerden sonra sokak çeşmeleri yapmak belediyelerin görevi olmuştur.  Bursa'da köşe başlarında, çarşılarda Fransız yapımı demir döküm, şık çeşmeler çok yakın zamanlara kadar mevcudiyetlerini korudular.
Evlerinde su bulunmayanlar sabah erken saatlerde bakraçlar, güğümlerle mahalle çeşmelerinin başında sıraya girer, hanımlar arası sohbetler burada başlar, kız seçmeler, yeni evlilikler burada şekillenir, zaman zaman sıra kavgaları çıkar, yaralanmalı arbedelere kadar varırdı bu. Bazı evlere sırtlarındaki sırığın iki ucuna takılı tenekelerle veya at, eşeksırtında, arabalarla su servisi yapan “Sakalar” vardı. İçme veya kullanma suyu taşıyan mahallenin sakası her evin bahçe veya giriş katındaki, küpün, sarnıcın, deponun yerini bilir, ev sahibinin yanında olmasına gerek kalmadan dolumu yapar dönerdi. Günün su ihtiyacı için ise evvelce belirlenen pencere veya ağaca bir mendil asılması yeterli idi mesaj iletmeye... Sakalık meslek olma dışında, Yeniçeri Ocağında sınıf, tarikatlarda bir aşama ve rütbe idi. 
Kentler arası yollarda bir durak mesafede mutlaka hayvanları ve yolcuları sulamak için yalaklı çeşmeler vardı. Çocukluğumda, eski araba ve kervan yolları hâlâ kullanılmakta idiler. Bu yol güzergâhlarında beyaz badanalı, yalaklı çeşmelere sıklıkla rastlardık.1950 sonrası Marshall yardımı ile gelen iş makinaları marifetiyle  önceleri genişletilip ıslah edilerek hizmete devam eden bu yolar, yeni kara yolları ve oto yollar yapıldıkça birer birer terk edildiler, kuş uçmaz kervan geçmez yörelerde kaldı çeşmeler.
         “Leylâ gelin oldu, Mecnun mezarda.
          Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda.
          Ateşten kızaran bir gül arar da,
         Gezer dağdan dağa Çoban Çeşmesi.”[1] 
Diğer yapıtlarda olduğu gibi çeşmelere de, hayır sahibini, mimarını, inşa tarihini belirten kitabeler konulurdu. Her biri ayrı bir hat sanatı olan bu yazıtlarda Kurandan ayetler;  “Küllü Hay yün min el mâ.”, Veciz beyitler; “Hasbeten Lillâh yaptırdı bu çeşmeyi Hasîp.”, hayır sahibine Fatiha temennileri yer alırdı.   Sonradan eklenmiş levhalar;  “ Bu çeşme öyle ki, akarı var tası yok. Kırma insan kalbini yapacak ustası yok.”




[1] Faruk Nafiz Çamlıbel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...