30 Ocak 2018 Salı

BURSA 1950-60’LI YILLAR -II-


Şehrin nabzı üç noktada atardı; Atatürk Caddesi, Kapalıçarşı ve Çekirge. 
Atatürk Caddesi; dört tane kapalı, üç dört tane yazlık bahçe sineması, evvelce Halkevi iken 1957 yılından sonra Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu, Şehir Kulübü, Dağcılık Kulübü iki tane pastane, muhallebici salonları, tatlıcılar kahve ve kıraathaneler, bir iki otel, bankalar, postane. Evlerin alt katlarında her gün bir yenisi ilâve olan mağazalar hep burada toplanmıştı. Tabii resmi daireler de.  Böyle olunca bütün sosyal faaliyet Atatürk Caddesinde oluşurdu. Mesainin bitimi ile caddede turlama başlardı.  Dairelerinden çıkmış memurlar, okul talebeleri, çarşı esnafı, emekliler ve caddenin değişmez müdavimleri ikili üçlü guruplar halinde kol kola Postane, Setbaşı arsında ileri geri yürür, (huzur turları) aşina yüzler devamlı birbirleri ile selâmlaşırdı. Maliye binası ile Setbaşı köprüsü arasına açılmış bulunan cadde yeni binalarla dolarken Şafak (Saray) sinemasında köprüye kavuşan eski Ünlü Cadde ihtişamını yitirmiş terziler ve ısmarlama kunduracılara kalmıştı.
Piyasa”ya Yeni Postanenin köşesinden başlanılır. Önleri vitrin pencereli lobisi ve kıraathanesi ile Luca Palas Oteli. Öğlen saatlerinde müşterilerin önünde kuyruk olduğu,  tek masalık, kuru fasulyeci Âdem. Kunduracı Refik, İş bankası, Güven Taksi, Bulut taksi. Hüzmen Zade’nin acentası, önünde akşam saatlerinde cüce yemişçi Habil’in sarı parlak arabası (sinema saatinde Tayyare Sineması köşesinde)  Tatlıcı Nezir, Saatçi, Gökmener Eczanesi, berber salonu, Gürses Radyo, Kumaşçı İngiliz Halit.  Naci Kurtul ’un Güven Sigortası, Hazır Elbiseci, Temizel Lokantası, yan yana iki terzi dükkânı.  Karagöz’ün banisi Şeyh Küşteri’nin mezarı (Bir gece içeresinde yok edilerek dükkân yapıldı), Kafkas Pastanesi, bir saatçi daha, önünde oturulabilen içerlek muhallebici.  Gömlekçi ve her şeyci Şükrü Tüfekçi, Meraklı Yemişçi, Eczacı Bediha Hanım, soğuk Uludağ gazozu içilen sigara bayii, Foto Rekor, Eski Postane (Daha sonra T. Ticaret Bankası oldu) ve Hükümet önü. Atatürk Heykeli, ardında Mimar Ekrem Ayverdi’nin planladığı Vilayet, Adliye, Defterdarlık üçlüsü. Süreyya Öğünç’ün beyaz eşya mağazası, Orhan Akkök ve Berk mağazaları, tuhafiyeci, Frigosu ile ünlü Turan Pastanesi, ayakkabıcı Sabri Türemen ve önünde oturulabilen, vişneli dondurması harika Mavi Köşe muhallebicisi. Ahmet Tevfik beyin eczanesi, Dondurmacı Şaban ve dar Setbaşı köprüsü (sonradan bir misli genişletildi ),  altında coşkulu akan Gökdere, kenarındaki alanda mahkûmlara yaptırılmış voleybol sahası. Mahfel; Demir ayaklı, yuvarlak mermer masaları, demir sandalyeleri ile çay bahçesi. Kapısında ama gazeteci, bir sıra küçük dükkânlar, tam karşısında caminin önünde yine sıra dükkânlar; Kuru Kahveci Nermin Hanım, Karlıova Kitapevi, köşede çapraz kapısı ile muhallebici Şaban, bitişiğinde tuhafiyeci Süreyya Hanım ve Suavi. Parke döşeli küçük meydanın ortasında ihtişamlı bir çınar ağacı ve arkasında ahşap karakol. Tur bu noktada biter geri dönülürdü.   Başlama ve bitim noktalarının dışına katiyen çıkılmazdı. Kuzey yönündeki karşı kaldırıma ise asla. Piyasa erbabı o yöne ya ilin tek çiçeksi için ya sinemaya, tiyatroya, Mudanya vapuruna bilet almaya ya da Ulucami yanındaki fırının önünde çınara dayalı camekânı ile meraklı ayakkabı boyacısı Sait için geçerdi. Tabii bütün şehri tanımak mümkün değildir. Ama yabancıları hemen fark ederdik.
Aileler sinema evveli çay bahçelerinde, tatlıcılarda oturur, gece 12’ de biten son otobüs seferleri ile birlikte cadde de uykuya dalardı. Hafta tatilinin başladığı Cumartesi öğlen ve bittiği Pazar akşamı Heykel önündeki bayrak törenini gerçekleştiren emektar bando takımı, Şef Tatar Halil ve sempatik trampetçisi Mikro Niyazi coşku ile alkışlanırdı.
 Bursa çarşısı Çakırhamam ile Bat Pazarı, Sobacılar aksında ve buna paralel Atatürk Caddesi, Cumhuriyet Caddesi arasında uzanırdı. Şehrin başka yerlerinde rastlayabileceğiniz; sadece bakkal dükkânları, kundura tamircileri ve mahalle berberleridir.   Çarşılar hâlâ arasta düzenini korumaktaydı. Şekerciler, kavaflar, aktarlar, sarraflar, havlucular, manifaturacılar, yorgancılar, mobilyacılar, bıçakçılar, demirciler, sobacılar kendi isimlerini taşıyan bölümlerde yoğunlaşmıştı. Atatürk Caddesi kozmopolit ve daha lüks mağazalardan oluşmuştu. Çarşının en hareketli bölümü kapalı kısımdır. Burada ağırlıklı olarak havlucular ve manifaturacılar bulunur ve yalnız Bursa’nın değil civar illerin ihtiyaçlarına da cevap verirdi. Özellikle yaz ayları, yılbaşı ve bayram tatilleri, Bursa dışından gelenlerle dolardı. Banyo ve tatil için gelen bu kesim havlu ve ipekli kumaş ihtiyaçları ve hediyelik eşya alımları ile şehir ekonomisine önemli katkıda bulunurdu. Özellikle koza mevsimi Koza Handa açık koza borsası kurulur, çarşıya bereket yağardı…
 Kentte her yaş ve sosyal sınıfın toplanma alanları farklıydı. Aileler Belediye önündeki Dağcılık Kulübü ve Halkevi bahçesinde, (Şimdi güzel sanatlar galerisi) Tophane saat kulesi altındaki bahçede, Yeşil kahvelerinde, Temenyeri’nde ve Çekirge’deki Hüsnügüzel, Selvinaz, Kükürtlü bahçelerinde, Havuzlupark’ta  otururdu. Ve genelde Uludağ gazozu içilirdi. Köylü kesimi kendi köy adlarını taşıyan hanlarda veya Tahtakale kahvelerinde. Esnaf sınıfı Çakırham'daki Kadifelikahve’de, memur ve emekliler özellikle asker emeklileri Setbaşı'ndaki Mahfel’de… Asker emeklileri işletmecisi Rıdvan beyin hep büyük ceviz masasının ardında oturduğu ana binada, gençler Mahfel’in bilardo salonu ve önündeki sette ya yan aralığındaki, Parmaksız Süleyman’ın işlettiği Akın Spor Lokalinde veya Mahfel’in karşısında, Gökdere üzerine asma balkonlarla uzanmış Ferah Kıraathanesi’nde (şimdi Kütüphane) barınırlardı. Merinos Fabrikası mensupları içine kapalı olarak kendi sosyal tesislerinde, elit sınıf ise Çelikpalas Otelinin salonlarındadır.
 İnsanlar giyimine özen gösterirdi. Şehirli hanımlar, başörtüsü ile yetinirdi. Genç hanımlar ve çalışanlar tayyör-eteği yeğlerdi.  Erkekler yaz kış mutlaka kravatlı ve ceketli olurdu.  Ceket yakalarında, meslek, okul, kulüplerini belirten rozet taşırlardı.  Bu rozetler, Dağcılık Kulübünün bahçe duvarı önüne sıralı, süslü sandıklı ayakkabı boyacılarının yanında demir parmaklıklara yasladığı mukavva panoda her cins rozeti teşhir eden Rozetçi Cici’den temin edilirdi.
Orta yaşa gelmiş olanların kısa kollu gömlekle gezmesi ayıptı. Ve genelde fötr şapkalı olurlardı. Yaz ayları hasır Panama şapkalarına geçilirdi. Orta öğrenim öğrencileri kız erkek okul kasketi giymek zorunda idiler. Liseler sarı, Ticaret Lisesi kırmızı, Meslek Liseleri yeşil şerit taşırdı kasketlerinde.  Nedense bu kasketleri pardösü içine saklayarak bu mecburiyeti delmeye çalışırdık. Kızlar da biraz yukarı kaldırdıkları şemsiperin altından kâküller çıkartırlardı. Kız okullarının dağılma saatinde Mavi Köşe Dondurmacısı önünde veya Basak Caddesinin başında beklerdik, sadece platonik sevgililerimizle bakışmak ve arkaları sıra evlerine kadar yürümek için.   Yüksekokula başlar başlamaz da büyük bir hevesle fötr şapka edinir ve bıyık bırakırdık.   İlkokullar dışında iki özel kolej, iki resmi Orta Okul, Kız Lisesi, Erkek Lisesi, Ticaret Lisesi, Askeri Lise, Kız Sanat ve Erkek Sanat Enstitüleri, Ziraat Okulu, Kız öğretmen Okulu tekli öğrenimle yeterdi genç nüfusa. Ticaret Lisesi dışında okullar karma olmadığından çaylar ve okullar arası sosyal etkinliklerde Erkek Lisesi Kız Lisesi ile Askeri Lise Kız Öğretmen Okuluyla Ticaret Lisesi Kız Enstitüsü ile işbirliği yapar, Erkek Sanat Okulu sanırım yalnız kalırdı. Ziraat Okulu ise esasen uzaklarda ve lokalize idi. Orta öğrenim kurumları şehrin merkezinde olduğundan kitap ve kırtasiyeciler de sadece hükümet civarında toplanmıştı. Şekercioğlu, Suhulet, Zeki Mumcu, Kitapçı Ali Haydar belki bir iki tane daha.
Çekirge, Yıldırım ve Hürriyet Mahallesi dışındakiler okullarına ve işyerlerine yürüyerek ulaşırdı. Böyle olunca da sayısı ancak on adedi bulan, saat başı, Muradiye yolu ile Emirsultan-Çekirge, yarım saatte bir Çekirge-Yıldırım, daha sonraları Davutkadı-Çekirge, Belediye önü-Muradiye, İtfaiye–Yıldırım, her çeyrekte Yeşil- Çekirge seferi yapan kırmızı boyalı Bussig marka belediye otobüsleri yeterli idi. Başlangıç duraklarında hareket saatini bekleyen bu otobüslerin belediye önünde biri Muradiye hattı, biri çekirge hattı yolcularını kuyruğa sokan demir kulvarlı ana durağı ve üç memurluk idare ofisi vardı. Bu bürodan aylık paso da satın alınabilirdi. Yanındaki küçük bürodan da Mudanya Vapuru için bilet alabilirdik. Belediye otobüslerinde talebe beş, tam bilet on kuruş. Hürriyet Mahallesine İtfaiye önünden kalkan özel bir otobüs firmasının seferleri vardı.
 Merinos ve İpekiş fabrikaları dışında servis diye bir şey yoktu, minibüs de. Dolmuş ile 1959’da Santral Garajın yapılması ile tanıştık. Evvelce Çakırhamam önünde bekleyen ve eşyası olanları Çekirgeye taşıyan sadece iki tane dolmuş vardı. Kazalardan ve başka illerden gelen otobüsler, Ulucami Meydanı, Yeniyol, Heykel önündeki yazıhanelerde yolcu alır bırakırdı. Caddelerin belli yerlerinde durakları bulunan faytonlar ve yük arabaları bu insanları evlerine taşırdı. Taksi yazıhaneleri özellikle Mudanya ve Yalova’ya dolmuş yapar, az sayıda taksi şehir içinde kullanılırdı. Birkaç yıl evvel seferden kaldırılan Mudanya treninden geriye metruk istasyon binaları “Uyan tren bademliye geldi” deyimi kalmıştı. Bir de Demirtaş’tan Mudanya’ya kadar, esasen yavaş ve dolaşarak yol alan bu katarla, yarış eden pehlivan enseli, ustura vurulmuş koca kafası ile sempatik meczup Hafız… Onun ter damlaları ile kaplı, artistik portresi uzun yıllar Foto Yıldız’ın vitrinini süsledi.
 Özel otomobil sayısı elliyi geçmezdi ve bu arabaların kimlere ait olduklarını bilirdik. Böyle olunca da park ve trafik sorunu yoktu, gürültü sorunu da. Daha trafik ışıkları ile tanışmamıştık.  Bir tanesi Belediye Önü, bir tanesi Valilik önünde iki tane sabit trafik noktası vardı. Yılbaşı akşamları araba sahiplerince bu noktalara hediye paketleri bırakılırdı.  İki ciple hizmet veren motorize polis ekibi ve semt karakolları, akşam ezanı ile göreve çıkan Çarşı ve Mahalle Bekçileri asayişi sağlamada yeterli idiler. Bir tek Valinin bir adım gerisinde yürüyen makam polisi bir de Cumhuriyet Savcısının makam kapısında sembolik olarak polis memuru bulunurdu. Koruma orduları nedir bilmiyorduk. Gece bekçileri karakolları değil mahalle ve çarşıları korurdu.
Dışarıdan gelenlere Uludağ Gazozu ikram edilirdi, Vilâyetin karşında, Çınarlı Kahve’nin bitişiğine, İnegöl Köftesi ve mutlaka İskender Kebabı. İskender; şimdi de orada olan Atatürk caddesindeki Kebapçı Nurettin’in dükkânında, şimdi Vakıflar bankasının bulunduğu yerdeki Tatlıcı Mecit’in bitişiğindeki tekkenin bahçesine dar bir cepheden dik merdivenlerle inilerek Hacı Bey’de ya da özellikle Kayhan çarşısındaki Süleyman Efendi’de yenilirdi.
Belli meslekler dışında seyyar satıcı yoktu. Yaz aylarında okul çocukları önlerindeki tahta tepsilerle sokaklara dökülürdü. “Abdül Vahit Turan, yeni çıkan Yeni Hayat, iki tane beş kuruşa”   Ya  da boyunlarına asılı termoslu tahta sandıkçıklarda küçük çubuklara sarılı Sütsal Dondurmaları satarlardı. İller arası otobüslerin hareket saatlerine beyaz kıyafetleri ve maniler eşliğinde satış yapan nane şekerciler, simitçi ve şerbetçiler dışındakiler genellikle mahalle aralarında dolaşırdı. Omuz askılı veya ittirme arabalı dondurmacılar, iki kişilik saz takımı ile macuncular, yoğurtçular, atlı ve arabalı manavlar, hallaçlar, kalaycılar, at ve eşeksırtında odun satıcıları, baltalı, bıçkılı odun yarıcıları, eşekli seyyar ikinci el kitapçılar ve sırtı çuvallı eski alıcıları...


         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...