Biz yaşlılar, “Bizim zamanımızda” diye başlayıp
anlatmaya veya yazmaya bayılırız. Sanırız ki bizden sonraki kuşaklar büyük bir
dikkatle ve merakla dinleyecek veya okuyacak. Heyhat, onlar dinliyor görünerek
ellerinden hiç düşmeyen dijital aparatlarını parmaklamaya devam edecekler.
Bizim gibi yaşlıların bir kısmı bunları okur ve kısa
bir süre için anılarına dönerler ki; teselli burada zaten. Zira “anılar
yaşlıların bastonudur.”
Bu hafta okullar açılacak. Yarım asır -ve biraz
fazlası- evvel, yani; bizim zamanımızda Mektepler
de aynı tarihlerde açılırdı.
İlkokulda iken Sümerbank tarafından üretilmiş
siyah-beyaz iplikten dokunmuş gri renkli, en ucuz ve sağlam kumaş; Krizet’ten
önlüklerimiz ve beyaz pikeden yakalarımız annelerimiz tarafından dikilip
hazırlanmış olurdu. Kızlar ve erkekler için robalı, beli kuşaklı diz altı, tek
tip modellerde. Ülkemizde konfeksiyon sanayii yoktu o zamanlar. Kızlar altına
siyah muslin çorap giymek zorunda idiler ve saçlarını mutlaka iki yanda saç
örgüsü yapıp beyaz kurdele takmak.
Ortaokula geçince kız çocukları, siyah saten
önlüğe terfi ederdi, büyümeye başlamış göğüslerini belli etmeyecek yine robalı
modellerde. Ama siyah çoraptan kurtulamadıkları
bir yana erkekler gibi okul kasketi eklenirdi başlarına. Lacivert, rugan viziyerli;
klasik liselerde sarı, ticaret liselerinde kırmızı, sanat okullarında yeşil
şerit taşırdı bu şapkalar. Okul dışında
kasketsiz gezilmesi yasaktı. Bu yasağı delmek için bizler kasketlerimizi koltuk
altımızda ya da paltomuzun altında saklardık, okul civarına yaklaşana kadar.
Kızlar ise viziyerleri yukarı doğru iteler altından kâkül sarkıtırlardı
yakalanıp İhtar alana değin.
Beden Eğitimi (Jimnastik) derslerinde yine
annelerimiz tarafından dikilmiş siyah şort ve atlet fanila giyerdik. Kızların
şortları bol, beli ve paçaları lastikli olurdu. Üstlerinde beyaz uzun kollu
buluz, ama ayaklarında beyaz kısa çorap. Nadiren İstanbul veya yabancı
kolejlerden gelmiş memur kızlarının ise daha dar ve kısa şortları kızlar için
haset, bizler için seyir vesilesi idiler.
Eşofman ancak spor kulüplerinin tekelindeki, pahalı, ulaşımı güç
giysilerdi. Ayaklarımıza Gıslavet marka bez pabuç dışında seçenek yoktu.
Saçlarımız üç numara makine ile tıraşlanmış
olurdu. Biraz uzatılması ihtimaline
karşı belli aralıklarla okul kapısında kasket ve saç yoklaması yapılır,
parmakla tutulacak boya gelmiş başlar müdür muavinleri tarafından sıfır makine
ile ortadan bir yol açılarak cezalandırılırdı.
Protesto olarak bütün başı sıfır numara tıraş ettirmek veya usturaya
tutturmak tart (uzaklaştırma) getirirdi.
Herkes kendi
semtindeki okula gittiğinden okullara yayan gidilir, yayan dönülürdü. Babaların
özel otoları olmazdı, olsa da okul önüne kadar çocuğunu getirmek büyük
görgüsüzlük ve ayıptı. Servis denen nesnelerle son 15-20 yılda tanıştık. Büyük
şehirlerdeki belediye otobüsleri, toplu taşıma araçları yeterli idi bizlere.
Başka bir şekli de bilmezdik ki.
İlkokulda tahta çanta kullanılırdı. Zira kışın buzda
kızak olur, okul çıkışı mahalle meydanlığındaki oyun döneminde üst üste yığılmada
ezilmez, en önemlisi çanta dövüşünde avantaj sağlardı. Ortaokulda üstten saplı,
kayış kilitli deri çantaya geçilir, lise de ise koltuk altında birkaç kitap
taşınırdı. Çanta kullanmak karizmaya tersti!
Annelerimiz'ce yünden file örülerek taşıma kolaylığı
sağlanmış dökülmez mürekkep hokkaları, suda eritilerek yapılan toz mürekkepler,
papye-puar, (emici kâğıt) divitler,
1-2-3 numaralı tablalı uçlar, tükenmiş kurşun kalemleri uzatan kamışlar,
arasına jilet takılarak kalem açılan aparatlar artık yok. Şimdinin öğrencileri Güzel Ankara
Defteri, Sarı Defter, Saman Tabaka,
Kaymak Tabaka defterleri de tanımıyor. Dosya kağıdının adı bir süredir A-4 oldu
çıktı.
Okula tam gün giderdik. İki defa karne alır, birer
hafta tatil yapardık. Sınıfları geçmek yetmezdi. İlkokul, ortaokul, lise biterken bütün
derslerden, geçmiş yıllardan da sorumlu olduğumuz, yazılı veya sözlü imtihanlara girerdik. Sözlü
imtihanlarda başka okullardan gelmiş öğretmenlerin (Mümeyyiz) karşısında terlerdik. Liseler dört yıldan üç yıla indirilmişti ama Olgunluk
denilen ek bir sınav getirilmişti. Bu
imtihanı veremezseniz lise bitirmiş olurdunuz fakat Üniversite şansınız
olmazdı.
O günün Talebeleri bu günün Öğrencilerinden çok ağır
şartlar altında eğitim görürlerdi ama daha mutlu olduklarından eminim. Daha
kültürlü de... Şimdikilerin Logaritma
cetvelini tanıdıklarını hiç sanmıyorum. Liseden yeni mezun olmuş ve fakat (Pi)
sayısını bilmeyen birisi ile karşılaşmış olduğumu söylesem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder