10 Eylül 2017 Pazar

GÜZEL


Az önce güzel bir müzik dinliyordum.  Güzel dedim de gerçekten mi güzeldi ben mi öyle algılamıştım?
Güzellik kavramı kişiye, zamana ve zemine göre yoruma açıktır.   Yaprakta yeşil mi güzeldir, sarı mı? Ya da kahverengi, bordo mu, yoksa kuru yaprak mı?  Tay mı güzel At mı, yoksa Kapadokya mı[1]? Köpekte hangisi güzel; Kurt mu, Fino mu, Buldog mu? Ya kadında?  Bir dönem ayva göbek balkon kalça güzeldi. Kaymak gibi beyaz ten en güzel.  Sonra pastırma dudaklı Brigitte Bardot güzel oldu ve de güneşte kavrulup meşin gibi olmuş yanık cilt... Gün geldi değnek bacakları, elektrik anahtarı memeleri ile sıska Twiggi, gün geldi çikolata renkli Naumi.   
Güzel olan her şey hoşa gider. Güzeli dinlemekte, söylemekte zevktir.  Allah bile kendisine güzel sıfatlarını kullanarak edilen duaların kabulünde öncelik tanıyacağını vaat eder.
Cenâb-ı hak’kın; Cemâl, Celâl, Cemil gibi sıfatları, Lâtîf gibi ismi vardır.  Hepsi de Güzel manasını taşırlar. “Lâtife (Şaka) lâtif gerekir.” Tasavvuf ehli Allah’ın yarattığı her şeyde ondan bir parça görmek temayülündedirler. Halk edilen bir varlık Hâilik’in güzelliğini de aks ettirir.  Bu yüzden tüm tabiatı, kurdu kuşu, kuru dalı bile güzel görürler.  Ama en güzeli; Kuran’da da bildirildiği üzere (Ahsen-ül hâlik) yaratılanların en güzeli veya (Ahsen- ül takvîm) en güzel kavim:  İnsandır.
Nedendir bilmem, hayvanlar âleminin güzeli erkektir de insanın daha güzeli hep kadın olarak algılanmıştır.  Mitolojide Afrodit güzelliği ile Apollon, Herkül, Samson güç ve kuvveti ile övülürler. Keza semavi kitaplarda Hz. Süleyman güzeller güzeli Belkıs’a âşık olur.  Hıristiyan yazımlarında St. Jan güzelliği değil gücü temsil eder. Onların pek çok olan Azizleri içerisinde güzelliği ile anılanı bilmiyorum.  Bizde de Hz. Ali güzelliği değil yiğitlik ve kuvveti ile anılır.  Sanırım tek istisna Hz. Muhammet’tir.  Siyer-i Nebi’ler onun ahlâk güzelliği yanında çok güzel bir erkek olduğunu da yazarlar.  “Adı güzel, kendi güzel Muhammet” der, Süleyman Çelebi.
Divan edebiyatı Cins-i lâtif’i  (Güzel kadın)  terennüm eder.  Sadece son dönem Osmanlı edebiyatında Civanlara övgüler boldur.  Ama onlar da sevgililerini kadın imajı ile gördüklerinden metih edilen yine dişidir.
Efsanelerdeki bütün kadın kahramanlar güzeldir. Ya çirkinlerin menkıbeleri tutmaz, unutulur ya da bütün kadınlar gerçekten güzeldirler de cadı onları çirkin hale sokmuştur.  Masallarda, klasikleşmiş halk hikâyelerinde dişi kahramanlar -Leyla Hariç-  hep güzeldir; Şirin, Aslı, Zöhre, Züleyha, Helen, Dalilla... Şarkılar hep güzeli terennüm eder. Türküler, maniler hep güzeli söyler;
      “Güzel ne güzel olmuşsun görülmeyi, görülmeyi. Siyah zülfün tel tel olmuş                       örülmeyi, örülmeyi.”
“Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca.”
“Güzele bakmak sevaptır, ben kitapta yerin gördüm.”
“Güzelim, civanım, oynaşım a canım bize uğra geçerken.”
“Severim her güzeli, senden eserdir diyerek.”
“Güzel bir göz beni attı bu derin sevdaya.”
“Üç güzel gelmiş cihana, biri allar giymiş biri mavili.”
“Çirkin ile bal yeme, güzel ile taş taşı.”
“Ey güzel gözlü kadın ben sana hayran olmuşum.”
“Yüz güzel, ayna güzel, güzel yâri görenler dediler -ay ne güzel-”
“Güzelin nazı çekilir, çirkinin sözü çekilmez.”
“Ayna ayna en güzel kim?”
“Güzellik geçici, çirkinlik kalıcıdır.”                                         
Bunlar uzar da giderler... Asıl olan galiba; güzel bakmak, güzel görebilmektir. Görmesini duymasını bilirsen neler güzeldir neler... Güzel bebek, güzel çocuk,güzel vücut,  güzel yüz, güzel göz, güzel yemek, güzel manzara, güzel müzik, güzel resim, güzel sanatlar...  Osmanlılar Güzel sanatlara Sanayi-i nefise der. Ruh, özlük, benlik manalarına gelen “nefis” kelimesinin de aynı kökten gelip aynı şekilde yazılması acep bir tesadüf mü? Yoksa ruh güzelliğini esas kabul etmenin bir cinası olarak mı yerleşmiştir terminolojiye?  Öyle ise güzelin en güzeli ruh güzelliği, ahlâk güzelliği, düşünce güzelliği oluyor. Hatta içi güzel olanın yansıyan iç âlemi ile dışı da güzel oluyor, bu bir gerçek.  Yeter ki güzel, güzelliği ile mağrur olmaya.
Güzel yazmak da güzeldir. Buradaki, eskilerin "Hüsn-ü hat" dedikleri güzel kaligrafi değil. Güzeli isteyip güzeli ifade etme gayreti.  Onun içindir ki halk âşıkları "Güzelleme" söylerler.  Güzel yapabilmek bir kabiliyet ve Allah vergisidir. Güzele yönelmek ise biraz içgüdü, biraz çaba, biraz pratik ile ulaşılması hiç de zor olmayan bir tercih.     
Belki de güzel olan bu; herkese kendi güzelinin güzel olması... Aksi halde kadında  sadece  en güzeller eş bulurdu.
         Güzelin sonu yok, güzelliğin de...  Bütün güzellikler sizlerle olsun...





[1] Güzel atlar diyarı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...