Yevm
Arapça gün demektir. Yevmiye= gündelik. Aşer ise on. Kelime olarak onuncu gün
anlamına gelen bu tamlama Türk-İslâm terminolojisinde ikinci ve tatlı bir anlamı da taşır; “Aşure
Günü.” Önümüzdeki cumartesi (30Eylül) Aşure Günü. Yani ay takviminde1439
yılının ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günü.
Hemen her dinde kutsal sayılan bu gün
hakkında rivayetler çok zengindir.
Cennetin ve büyük dört meleğin bu gün yaratılmış olduğundan
tutunuz, Hz. Âdem ile Havva’nın
yeryüzünde buluşmaları, Davut peygamberin tövbesinin kabulü, Hz. Süleyman’a
hükümranlık verilmesi, Yunus’un balığın karnından kurtuluşu, Musa’nın Kızıl
denizi yarışı, İbrahim’in atıldığı ateşten çıkışı, Nuh’un gemisinin denizdeki
son günü hep bu tarihe endekslenmiştir, yazılımlarda.
İşte o nefis ve doyurucu tatlının icadı da
Hz. Nuh’a mâl edilir. Gemide farklı yemekler için herkese yetecek malzeme
kalmamıştır. Peygamberin emri ile çok az kalmış bütün malzeme tek kapta
toplanarak pişirilir. Tahıllar, bakliyatlar, kuru incir, üzüm, vs.
İslâm’dan
evvel de Anadolu’da pişirildiğini bildiğimiz, sevmeyenine hemen hiç
rastlamadığım bu muhteşem tatlı Türk mutfağında ve folklorunda önemli bir yere
sahiptir. Osmanlılarda ayın onu ile yirminci günleri arasında saray mutfağında
Helvacıbaşının nezaretinde kazanlarla pişirilip Aşure Testisi denilen
özel kapları ile padişaha sunumla başlayıp, saray erkânının konaklarına dağıtım
yapılırmış. Bu âdet kademe kademe tüm ülkeye ve zamana yayılmış, günümüze kadar
gelmiştir. Büyük yerleşim merkezlerinde apartman yaşamının bu örfümüzü de yok
etmese bile yaraladığı bir gerçek.
O
gün evimizde de rahmetli annemin pişirdiği bu güzelliği tepsi tepsi
komşularımıza taşımak benim ve kardeşimin göreviydi; üzerindeki peçeteleri
düşürmeme mücadelesiyle...
Evlilik
çağında kızı olan anneler dağıtım sınırını daha geniş tutar ve bu servisi
kızlarına yaptırırlardı. Kutsal aşurenin kısmet açıcı tılsımı ile servis
gösterisinin ortak etkisinden yarar umarak... Komşulardan da onlarca kap aşure
gelirdi; ait oldukları yörenin özelliklerini yansıtan. Az tatlı, çok tatlı,
pekmezli, sütlü, gül sulu, damla
sakızlı, kurban eti karışımlı, açık renk, esmer, az süslü, çok süslü... Mutfağı ünlü komşu teyzelerin lezzeti hemen
fark edilirdi. Hele içinde bol miktarda, incir, kuru kayısı olanlar favorimdi.
Köklü ailelerin evlerinden özel yapım, açıkağızlı sürahi biçiminde Aşurelik’lerle gelirdi bu ikram. Aşure ikram ve
dağıtımının bereket getireceği inanışı vardır. Pişirme kabının üzerine örtülen
tepside toplanan buhar gözlere sürüldüğünde kuvvet verir. Aşure tenceresinin
yıkama suyu özellikle çiçeklere dökülür, aynı niyetle.
Dinimizde
de on muharrem gününün farklı bir yeri vardır. Aziz Peygamberimiz bu gece
yapılan ibadetlerle geçmiş günahlarımızın affa uğrayacağını müjdeler. Bu gün
nafile oruç tutulur, hatta aynı gün oruç tutan Hıristiyan ve Musevilerden ayrı
olmak için üç gün oruç tutanlar vardır. Aleviler Kurbandan sonraki yirmi günü
oruçlu geçirir. Muharrem ayında şehit edilen Hz. Hüseyin’e Kerbelâ’da
çektirilen sıkıntıya saygıdan bu sürede olabildiğince az su içerler. Caferiler
kendilerine eziyet edip kan akıtarak katılırlar bu yasa...
Tüm
dünya mutfaklarında her malzeme ayrı pişirilip servis anında tabağa alınırken
sadece Türk mutfağı hemen tüm malzemenin tek tencerede pişirilmesi ve
birbirinden tat alması esasına dayanır.
İçine konulması arzulanan kırk çeşit gıda ve
hepsinin tek kapta pişirilmesi prensipleri ile Türk mutfağının karakteristik
örneği ve vazgeçilmezidir aşure. Sıcak
ve soğuk tüketilebilen bu çeşni davet ve toplantılarda tatlı olarak sunulduğu
gibi, muhallebicilerde yıl boyu bulunur bazı yörelerde.
Gayri
komşulardan aşure gelmiyor, gelse de diyabetim bunları doyasıya yemeğe mani.
Sadece marketlerde “Aşurelik buğday bulunur”
levhaları Muharrem ayının geldiğini hatırlatıyor.
Ay takvimiyle de yeni yılınız kutlu aşureniz
tatlı olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder