21 Eylül 2017 Perşembe

VEFA



Gelişim rüzgârları her şey gibi şehirlerde kasabalarda çarşıların da görünümünü, düzenini değiştirdi.  Çocukluğumda önlerinden geçerken çalışmalarını merak ve alaka ile izlediğim mesleklerin, dükkânların, zanaatkârların birçoğu yok oldular. Ya da az gelişmiş yerleşim merkezlerinde veya kentlerin ulaşılmaz kuytularında “yaşayan ölüler!”
Araba yapımcıları, dövme demirciler, bıçakçılar, köfüncüler, tenekeciler, lehimciler, yemeniciler, çarıkçılar, semerciler, koşumcular, saraçlar,  yün çorapçılar, tarakçılar, keçeciler, mutGeaflar, tespihçiler nerelerde siniz?

Birkaç büyük şehir dışında gündüzleri elektriğin olmadığı dönemlerde; önü açık kara dükkânlarda, kara çocukların gün boyu elle veya ayakla körük çektiği, örs başında ustanın çekiç, kalfaların balyozları ile bir senfoni düzeni ve ritmi içeresinde akkor demirin şekillendiği mekânlara ne oldu?  Keser veya el rendeleri marifeti ile koca kalasların yonga yonga ufalarak tekerlekler, oklar, kasalara dönüştüğü, allı yeşilli boyalanıp yağız atların ardına takılan Tatar arabaları, faytonların oluşturulduğu sıra sıra dükkânlar…    Ya sizlere ne oldu? 
Güzelim atların koşumlarını, kantarmalarını, dizginlerini üreten eller yaşam mücadelesini plastik kamyon çamurlukları üzerine absürt deyimler işleyerek mi sürdürmeliydiler?
Çözümlenmez ham maddeleri ile doğanın dengesini tehdit eden PVC önce sizleri mi yok etti, atık tenekelerden pırıl pırıl ibrikler, maşrapalar, faraşlar, kandiller üreten tenekeciler. Bu eşyaları sabırla onaran, defalarca kullanımına olanak sağlayan, odunkömürlü küçük maltızında kızışmış bakır havyalarının mis kokulu nışadır dumanı yaydıkları vefakâr lehimciler sizde mi plâstiğin hışmına uğradınız?
Küçük dükkânında, dizleri arasındaki küçük mengenesine sıkıştırdığı boynuzu, kemiği, sedefi, fildişini elindeki eğe ve testere marifeti ile sabırla gelin tarağı haline getiren tarakçılar yalnız türkülerde mi yaşamalıydınız; “Naciye’min saçlarında”?
Taranmış tel tel koyunyünlerini büyük, hasır rulolar içeresinde taban darbeleri ve alın teri ile sıkıştırılıp, sıcak hamam ortamlarında sabunla pişirerek keçeleştiren solgun benizli, nahif yapılı keçeciler; dağdaki çobanının soğuk ve yağmur işlemez kepeneğini yüzyıllar boyu ürettiniz.  Bir hamam sıcağı, bir soğuktaki meşakkatli mesleğiniz nerede ise hepinizi verem etti. Ama ölümünüz veremden olmadı, sentetik muflonlu parkalar yitirdi sizleri.
Belinizdeki bohçada bir kucak karakeçi kılı nasırlaşmış parmaklarınız arasından, bir çıkrık önünde ömür boyu hep geri geri giderek büküm büküm ip oldu. İpler yular oldular,  heybe oldular,  at örtüsü, yem torbası, yamçı neler neler oldular... Sonra bir gün naylon ip geldi “mertlik bozuldu”.  Sizler de yok oldunuz… Adınız kaldı yadigâr Anadolu yollarında, yurdumun kamyonlarında kaporta üzerine “Mutaf” diye yazılı...
Sol elindeki kemane yardımı ile hareketlendirdiği küçük tornasında diğer eli ile kaplumbağa kabuklarında, kemikte, zeytin çekirdeğinde, ağaç kökünde kehribarda, taşlarda tane tane, sabır sabır ömür tüketen tespihciler, ya sizleri anımsayan kaldı mı?  En az yarısı eli tespihli ulusumuzun fertleri, ellerindeki hac yolu ile gelmiş uzak doğu üretimi tespihleri çekerken sizlere hiç Fatiha okuyan var mı acep?
         Ya, vefa’ya ne mi oldu? O bozanın adı günümüzde…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...