Oyuncaklarımız Ya hiç yoktular ya da para bile
ödenmeyen malzemeden kendi ürettiklerimiz.
Çocuğun yediği helâl idi giydiği haram.
Ekonomik yapısı ne olursa olsun büyüklerimizde oyuncak satın almak için para
verme anlayışı kıttı. Sünnet düğünü, kızların hatim törenleri veya uzaktan
yatıya gelen bir akrabanın getirdikleri dışında. Bizim harçlıklarımız da yoktu.
Ya bayram paramız olurdu ya da yaz ayları çıraklık yaparak para sahibi
olunabilirdi. Okumayıp devamlı çıraklık
yapanlar ise, kazançlarından oyuncağa çok az bir ayırım yapabilirlerdi. Çünkü bayramlık pantolonunu kendi kazancı ile
diktirmek gibi biraz görev biraz da erişimi zor bir hazzın sahibi olmak zorunda
idiler. Paranız olsa da alınabilecek şeyler o kadar sınırlıdır ki... Her türlü
ev aracı gibi oyuncaklar da tahta, teneke, kâğıt veya lâstikden
olmak zorunda idiler. Naylon ve plâstik
henüz yoktu. Bu günün kuşağına plâstik’siz
bir dünyayı anlatabilmek doğuştan âmâ birisine Monnalissa’yı
anlatabilmek kadar güç.
Ben, naylon ile ilkokul beşinci sınıfta tanıştım. Kore’den dönen komşu yüzbaşının hediye getirdiği
naylon bir torba ile. Okulda başka kimsede
yoktu. Çok sükse yapmıştım. Naylon gömleğimi üniversite yıllarımda bir
gemiciden satın aldım. Çok paraya. Mavi renkte, şeffaf, içinden atlet
görünüyor. Rüzgârda bol bedeni
bir yelken gibi şişen, kolları uçuşan bir gömlek. Ama övünmek gibi olmasın; Sünnet entarim
hakiki ipekti. Annem sonradan eteğini kesip gömlek yapmıştı, onun da kolları
uçuşurdu.
Dolu toplar; küçüğü ceviz, büyüğü tenis topu boyunda,
satın alındığında parlak yüzeyi renkli desenlerle bezeli, oyun süresince önce
parlak boyası sonra daha sert dış kabuğu zeminin zımpara etkisine yenik düşen,
dolgu yapısı kuru ekmek gibi ufalanmaya mahkûm, kauçuk toplar...
Şişme lastik toplar; Daha büyüktür ama daha da
pahalı. Hep açık bordo ile kirli kırmızı
arasında bir renkte olurlar.
Preslenirken üzerine futbol topunu taklit eden hatlar çizilmiş, bir
yerinde elinize daha katı gelen memesi bulunurdu. Patlayıp yamandığında veya sönerse,
götürüldüğü bisiklet tamircisince, ucuna enjektör iğnesi lehimlenmiş bir pompa
ile şişirilebilsinler diye. Ben bu yolla
gerçekten şişen topa hiç rastlamadım.
En kolay elde edileni içine çaput doldurulmuş bez
toptu. En zoru ise meşin top ki;
topların kralı. Üç yolla ulaşabilirdiniz; 1-Sünnetinde hediye gelmiş bir çocuğun lütuf edip meydanlığa getirdiği
sınırlı zamanla. 2-Para katışıp mahallece satın alınmakla. Ki her gece
hissedarların birisinde dururdu.
3-Kentteki bir futbol takımınca ıskartaya
çıkarılıp bir ağabeyin mahalleye kazandırdığı, dikilmek ve yamanmaktan küresel
formu bozulmuş, bir deliğine geçici tedbir olarak çaput tıkıştırılmış, artık
yama kabul etmediğinden atılıp yenisi de alınamayınca iç lastik yerine,
kasaptan alınıp kurutularak şişirilen (ne kadar şişerse) inek öd kesesi sokulmuş
top. En çok bu çeşidine sahip olunurdu.
Bir dördüncü yol daha vardı ki, bakkalın vitrininde asılı bu meşin topa
ulaşabilmek için satın alacağınız Mondial Çikolatasının içinden çıkan dört
takıma ait (FB, GS, BJK ve Vefa ) futbolcu resmini biriktirecek, bakkaldan
temin edeceğiniz özel kâğıdına yapıştıracak ve de imzalı bir adet resmi de
bulacaktınız. Ben bu topa erişebilenine
hiç rastlamadım. Ya kırk sekiz resim
tamamlanamaz, yirmi tane Küçük Fikret’e karşılık hiç Cihat çıkmaz ya da imzalı
resmi bulamazdınız. Tesadüfen tamamlandı
ise o zamanda kampanya bitmiştir.
Vitrindeki topa ne mi olurdu?
Sanmam ki firma geri alsın, günahı boynuna bakkal iç ederdi onu.
Oyuncak kısıtlı olunca; (Kendi uçağını kendin yap. )
Tahtadan oyduğun ya da benzer bir şekildeki dal parçasını tabanca kabul
et, Komen’cilik oyna. Ok imalinde
kullanılan değnek, bazen kılıç olur, çok kere de At. Eğer üç dört metre boyunda bir ipiniz
varsa, size at olma erdemine hevesli, bir kaç yaş küçüğünüz birisi daima
vardır. İpin orta noktasını atın ensesinden başlayarak koltuk altlarından
geriye doğru geçirir, iki ucundan tuttuğunuz bu dizginle sağa-sola “dön” komutu
verebileceğiniz, salınca koşan, çekince duran canlı bir ata(!) sahip
olursunuz. İpiniz daha uzun ise, at ile
elleriniz arasına bir kaç yolcu alabileceğiniz bir arabanız(!) var demektir.
Oyuncak satın alınamazsa, ham madde olabilecek çok şey
vardır. İpler, kumaşlar, boş makaralar,
gazoz kapakları, sigara kutuları, çamur, taş, kamış, kâğıt… Yaratıcılık
gücünüze dayalı her şey. İlâç
kutuları, bakkaldan ambalâjlı alınmış nadir malların kutusu, elişi
dersinde şekillendirilir, evde ise oyuncak imâlinde kullanılırdı. Bakkalda ambalâjlı satılan bir
Çay’dı bir de kibrit. Paketlenmiş tek nesne; mavi uzun ambalajı ile Kartal
makarna, çikolata, sakız. Daha sonraları
çıkan çikletler; İçindeki, dönemin
artist resimlerini biriktirirdik. Hedy Lamer, Lana Turner, Clark Cable, Shirley
Tample’ler. Çikolata kalayları camda
tırnak yardımı ile düzeltilir, defter sahifeleri arasında korumaya
alınırdı. Ortak ismi Varak olan renkli,
çiçekli, desenli, düz kalay yaprakları veya renkli jelâtin kâğıtları.
En kolay bulanacak malzeme değnek ve çamurdu. Okullarda elişi dersinde hayvan şekilleri ve
meyveler yapılıp sulu boya ile renklendirilen ve yılsonunda sergiye çıkan sanat
eserlerinin (!) yapıldığı, tuğla ve testi yapımında kullanılan killi
çamur. Mahallede kız çocuklarına
tencere, tava, bebek olan çamurla erkekler g.t patlatmaca oynardı.
Tükürük çok gerekli yardımcı malzemedir. Üç dört metre boyunda ince bir ip, bir tarafı
boş bir tahta makaraya bir tur sarılarak düğümlenir. Diğer uç alıcı konumundaki
arkadaşınızın kulağına dayadığı bir kibrit veya ilaç kutusunda açılan küçük
delikten geçirilip yarım kibrit çöpü ile tespitlenir. İpi iyice gerip
elinizdeki makarayı burarsanız, ipin tahta üzerindeki patinajı ile çıkan ses
mukavva kutuda titreşimler yaparak alıcıya mesaj olarak ulaşır. Ama makarayı tükürüklemeniz şartı ile yoksa
ip boşa döner ve telgrafınız(!) çalışmaz.
Gazoz
kapaklarının üst boyası kum zımparası ve tükürük yardımı ile silinir. Küçük yara ve kesiklere mutlaka tükürük
tedavisi uygulanır, ya da üzerine işenir.
Bir metre boyundaki kalın bir telin ucunu makara boyu
ve doksan derece kıvırın, makarayı takıp aksi yönde bir doksan derece daha. Bir
ayağı beş santim diğer ayağı uzun kalan (U) şeklindeki bu telin kısa ayağına
bir, diğer ayağına dilediğiniz kadar makara geçirip, tabandaki makarayı yerde
gezdirin, diğer makaralar aksi yönlerde tıkırdayarak döneceklerdir. Bu bir oyuncaktır(!) Dilerseniz telin üst
ucunu bir direksiyon gibi kıvırabilirsiniz de.
Tahta makaranın konik kısmını boğaz noktasından kesin,
üç beş santime düşmüş bir kurşun kalemi deliğe geçirin, kalemin sivri ucu yere
doğru baş ve işaret parmaklarınız arasında döndürerek bırakırsanız hızla dönüp
yalpalayarak devrilen bir fırıldağınız olur.
Sınıfın arka sıralarında ikili üçlü turnuva da düzenleyebilirsiniz.
Fırıldağın gelişmişi topaç’tır. Tornacıdan alınırdı. Koni şeklindeki bu tahta
aracın sivri tepesine her iki ucu taş veya eğe yardımı ile sivriltilmiş küçük
bir çivi çakardık. Beyaz kaytan ipinin düğümlenmiş ucu bu çividen başlayarak
özel biçimi ile dolanır ip hızla çekilerek savrulur. Topacı yere düz, usta
iseniz kıçüstü atarsınız. Çivinin istinadındaki araç vınlayarak hızla
döner. Bir ara hiç kımıldamıyormuş gibi
olur, en zevkli andır bu. Çılgın bir çığlık atılır: Dondu... Dondu... Dondu... Dönmekte olduğunu
ispat için tam tepe noktasına bir tükürük kütlesi bırakırsınız. Zerreler hızla
etrafa saçılırlar.
Arkadaşınızın dönmekte olan topacının üzerine
çakar’sanız, ve sizinki hâlâ dönmekte ise, bu başarıdır. Arkadaşınızın topacı darbeden çatlarsa bu en büyük
başarıdır. Topacın kamçı yardımı ile
çevrilen başka bir biçimi daha vardır. Ucu tarazlanmış ip kamçıyla vurdukça
hızlanır, saatler boyu dönebilir.
Büyük boy
demir, kapı anahtarının orta deliğine sokulan aynı kalibredeki çiviyi, anahtar
halkası ile çivi başı noktalarından bağlanan ip ile çanta sapı şekline getirip
sallayarak, çivi başını duvara vurdurduğunuzda, tabanca gibi patlayan bir
silaha sahip olursunuz. Anahtar deliğini
önceden kibrit başı ile doldurmanız kaydı ile.
(Y) biçimi
kesilmiş bir dal parçasının üst çatallarına bir karış boyunda lastik şeritler
bağlanır. İki lastiğin boşta kalan uçları kibrit kutusu kadar bir deri parçası
ile birleştirilir. Deriye bir taş yerleştirip lastiği gerersiniz, çatalın orta
noktasından hedefi görür lâstiği salarsınız. Taş vınlayarak bazen hedefe çok kere komşunun
camına veya bir çocuğun başına isabet eder! Daha büyükler profesyonel işi
Sallama Sapan kullanırlar. Her ikisi ile kuş da vurulur.
Kızaklarımızı kendimiz yapardık. Tıpkı odundan kestiğimiz tekerlekler ile
arabamızı yaptığımız gibi. Daha
sonraki yıllarda otomobil kullanımın artması ile tamircilerden temin edilen
rulmanlar tahta arabalara çağ atlattılar. En değerli oyuncağımız çelik bilye de
aynı kaynaktan sağlanırdı. Şişesini kırıp içindeki cam bilyeyi çıkarma
zorundaki bir önceki kuşaktan daha şanslı idik. Üzeri renkli boyanmış toprak
bilyeler ise boldu. Daha sonraları ise içi renkli cam bilyeler bizden sonraki
kuşağın oyuncağı oldular. Tahtadan
kamalarımızı, söğüt dalından düdük, bezden bebek veya galvaniz teli bükerek
küçük direksiyon simidi elinize kadar uzanan, iki tekerli, dört tekerli -bazen
gerçek birer sanat eseri olan- tel otomobillerimizi, kamyonlarımızı da kendimiz
yapardık…
Kış geçeleri evlerdeki, yüzük saklama, fincan çevirme,
Bey-Necip oyunları için malzeme sorun değildi. Defter sayfalarından, tayyare,
patlangaç, pervane, körük daha neler neler bizim oyuncaklarımızdı.
Bilemiyorum, bizler mi mutlu idik? Üretici olmanın ve
zor sahip olabilmenin tatmini ile. Yoksa
her şeyleri olan, rahat erişebilen günümüzün doyumsuz çocukları mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder