8 Aralık 2017 Cuma

MAHALLE II Sokak ve meydanlık:

SEVGİLİ EKRAN DOSTLARI,

ESKİ MAHALLE KONULU ANLATIMIM YİNE İLGİNİZE MAZHAR OLDU.    ÇOK SAYIDA PAYLAŞIM, YORUM, BEĞENİ ALDIM. HEM BUNLARA HEM DAHA EVVELKİ YAZILARIMA DEVAM EDİP GELEN BU TEVECCÜHÜNÜZE ŞÜKRANLARIMI SUNARIM. BENİ TAKDİR EDEN, ÖVGÜ VE TELKİNLERLE CESARETLENDİREN SİZ SEVGİLİ DOSTLARIN SABIR VE TOLERANSINA SIĞINARAK KONUYA DEVAM EDİYORUM.



“Sokak; şehir ve kasabalarda evler arasındaki yolardır” diye tanımlansa da her dönemde çocukların oyun yerleri olagelmişlerdi. Günümüzde yalnızca küçük yerleşim merkezleri ve varoşlar bu özelliğini koruyor. Büyük kentlerde ise bu işlevini yitirdiler ve otopark oldular. Meydanlıklar da ya yok oldular ya da çok renkli, plâstik kaydırakların yerleştirildikleri, yeşilden yoksun çocuk parkları! Ya,1950 evveli meydanlıklar? Şöyleydiler:
Sokaklar dar ve yokuşlu olsalar da aralarında bir yerde bir meydanlık mutlaka olacaktır. Sokak ve meydanlık bir bütündür.  Bu mahâl, her yaştan çocuk guruplarının gün boyu oynadığı, ilk küfür, ilk cinsel eğitimin alındığı, arkadaşlığın, kavga ve toplu oyun kültürünün edinildiği bir forumdur.
Evler arasında, pek de büyük olmayan, zemini yılların taban darbeleri ile betonlaşmış, bir kenarında oturup dinlenilecek bir taş yığını veya yıkık duvarı bulunan, top kaçtığında kapısı çalınıp yalvarılacak, bazen hışımla topunuzu bir geceliğine hapis eden ve bu kahrı ömür boyu tevekkül ile çekecek “Bilmem ne Teyzen”in evi bulunacaktır.
Sokağın yazılı olamayan kuralları vardır. Ne zaman topaç mevsiminin geldiğini, uçurtmanın hangi mevsim uçacağını, çember zamanını bilinmez bir merkez tayin eder.  Bir sabah bakarsınız, herkes çemberi ile sokağa çıkmış ve sezon açılmıştır.
Sabah, evin erkekleri gittikten sonra sokağa çıkılır. Biraz gecikenin cumbası altına gelen bir kız; “Teyze Suna gelmeyecek mi?”  Çağrısını yapar.  Ya da koro tarafından; “Ahmet pabucu yarım, çık dışarı oynayalım.”  tiradı okunur.
Öğlen saatlerinde boşalan sokaklar ikindiye doğru yeniden renklenir.  Akşam, babalar dönmeden de dağılınır.  Bahçelerden kesif kızartma kokularının gelmeye başladığı saatlerde birisi aniden bağırır;  “Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine.” O zaman herkes bu melodiye katılarak hem evine doğru kaçar hem de en yakın arkadaşına eli ile dokunur.                                                   
“Elim sende.” El’i alan başkasına ciro etmek zorundadır.  Elini verecek kimseyi bulamazsa biraz buruk evinin yolunu tutar. Ertesi günkü ilk oyunda ebedir. Biraz gecikilse pencereden seslenen bir anne grubu dağıtır zaten.                                                                                                                      
Sokak sanıldığı gibi başıboş değildir. Bir yaş büyükler küçüklerin hareketlerini denetler, uyarır.  Sokaktan geçen mahalle büyükleri kavgalara müdahale eder. Evden hiç çıkmayan yaşlı amcalar kabahatlerinizi büyük bir sadakat ile babalarınıza iletirler. Hiç beklemediğiniz bir anda, birkaç gün evvelki sigara içme teşebbüsünüzün ya da izinsiz dereye girme fiilinizin babanız tarafından bilinmekte olduğunu öğrenirsiniz.  İtiraz hiç fayda etmez.  Entelejan servis mükemmel çalışır!
Yaz ramazanlarının teravih süresi dışında geceleri sokağa çıkılmaz. Analar, babalar camide iken oyun izni bir ramazan geleneğidir. Bir de daha büyük ağabeyler meydanlıkta oturup topluca şarkı söyleyebilir ya da kol kola mahalle aralarında tur atabilirler.
Meydanlığı kullanma yetkisi yaşça büyük olan grubundur.  Ve genelde top oynanır.  Büyükler gelince evvelkiler oyunlarını yarıda kesip sahayı terk ederler. Daha küçükler, saha kenarına dizilip kaçan topları getirme şerefine (!) erişmeğe çalışırlar.  Bu arada sokaktan geçen askerlerin arkasından,
“Asker amca, burnu kanca, elinde babanca...”
“Asker ağbi merhaba, sen eşek ben araba.” diye bağırırlar. Geceleri kışlada yatıp gündüzleri subayların ayak işleri ile görevlendirilmiş Emir Erleri, bu Anadolu çocukları sessizce gülüp geçerler.  Kömür taşıyan, odun kıran, fırına tepsi götüren bu erler; bazen içeri alınmadan akşama kadar kapı önünde bekletilirlerdi.  Bazı subay eşlerinin bulaşık, çocuk bezi, çamaşır yıkattıkları, dövdükleri hâttâ cinsel tacizde bulundukları söylentileri artınca, 1960 ihtilali hükümeti yerine bir tazminat koyarak bu hizmeti lâv etti. O yıllarda -Çelikpalas otelinde bir akşam yemeğinin on liraya yenebildiği zamanlar- Yedek Subay iken aldığım iki yüz lira Emir Eri Tazminatı iyi paraydı.
Kızlar Meydanlıkta oynamaz. Onlar sokak araları veya kapı önlerini kullanabilirler, biraz büyüdüler mi sokaktan çekilir, bahçe ve avlularda toplanıp kanaviçe işlemeye çeyiz hazırlıklarına, maniler okumaya başlarlar. Cinsellikleri akranları erkelerden önce uyanır. Gizli fısıldaşmalar ve kıkırdamalar artar. Erkek akranları ile göz göze gelmemeğe ya da ısrarla bakışmaya çalışırlar.  Erkekler cinselliği keşfedene değin içlerinden evlenenler bile olur. Kapı önlerini eskisi kadar sık süpürmezler. Bu görev annelere geri döner.
Oyunlar esnasında kavga çıktığı da olur.  Ağız dalaşı uzayıp da küfür derecesi muhterem annelerin mahrem yerine geldiğinde iki çocuk kapışır.  Yaş ve kuvvetleri denk ise elleşilmez, ağabey, sağdıç, yâren gibi yakınların müdâhil olasına izin verilmez.  Birazdan döven de dövülen de sonuca rıza gösterir ve barışırlar.  Kuvvetler denk değilse araya girilip kavga önlenir.
Okullar açılınca, meydanlık küçüklere kalır.  Bizler sabah sekizde gittiğimiz okuldan bir saat öğle tatili yapıp akşam dörtte çıkardık. Okul çıkışı cilalı, tahta çantalar meydanın bir köşesine yığılır, çelik bilyelerle Cilli veya Kafakarış oynanır. Günler kısalmıştır, akşam çabuk olur, sokakta çok kalınmaz. Yapılacak ödevler de vardır.
Ve kış gelir. Karın ilk yağdığı günler yumuşak kar ile kartopu oynanır.  Meydanın köşesine kocaman bir kardan adam yapılır.  Sonraki günler kızak kayma günleridir.  Uygun bir yokuşta zaten sertleşmiş karın üzerine geceleri su dökülerek buzlaştırılır.  Orta yerine buzdan “g.t attıran” inşa edilir.  Sabah camiye giden yaşlılar kül dökme mücadelesi verirlerse de kazanan hep çocuklar olurlar. Daha ikinci gün kardan adamın mangal kömürü gözü, kaşları dökülür, yeni yağan karla şekli bozulur ama o için için eriyerek, tevekkül ile çocukların dönüşünü bekler...
Daima daha iyisini, daha güzelini yapma ve yaratma yarışı vardı.  Zaten bu yarış hep vardır.  Evvela üç dört çocuğun duvar dibine dizilip, bacaklarını ayırarak en yükseğe ulaşmağa çalıştığı “sidik yarışı” ile başlar. Boyunuzun uzun, kısa oluşu çok fark etmez.  Beceri; belinizi arkaya verip elde edeceğiniz açı ile basınç verme zamanlamasını bilinçli kullanmaktır.
Arkadaşlık vericilik ve paylaşmadır.  Herkes evinde bulunan kaynamış buğday, mısır tanesi, pestil, erik, vişne, dut kuruları ne varsa getirir, birbirine ikram eder. Biraz toz, biraz da cep içinde oluşmuş kumaş havı garnili olarak.
        Bu lezzeti anlatabilmek ise olanak dışı...
                               



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...