“Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen
sonbaharları.”
Y.K.Beyatlı
Enkaz kamyonları meydanlıkları ve beraberinde BİZİM
OYUNLARIMIZI da götürüp yok etmeden önce Bizim oyunlarımız vardı. Genelde aynı
yaş guruplarının katılımı ile oynanan...
Oyunlarımız yöresel farklılıklar gösterse de benzer karakterleri
taşırlardı.
Grup Oyunları ebe seçimi ile başlar; ya her parmağa
bir oyuncunun adını verip parmak seçmekle ya “ Aya maya kumpanya. Bir şişe
şampanya.” Özel bestesini söyleyerek, bir halkanın merkezine birlikte
salladığınız ellerinizi avuç içiniz yere veya havaya bakarak durduğunuzda,
çoğunluktaki benzer pozisyondakilerin ayıklanıp sona kalanın ebe olması ya da
sayma ile yapılır. Birisi halka olan kızları önce ağzına soktuğu işaret parmağı
ile göğüslerine dokunarak ve her hecede bir sonrakine geçerek çeşit
tekerlemelerle sayar. Cümlenin
bitimindeki kişi çıkar. Sona kalan ebedir.
“Oooooo iğne miğne ucu diğne...”,“Yüzbaşının atları
kişniyor...” vb. Erkeklerin saymaları biraz kabadır. “Kim osurdu, bit osurdu. Yongalandı yola
düştü. Pancar pişti burnu şişti. Fransız tos: ingili badem pos...” Hile Olasılığına karşı saymaya yerden, havadan ve duvardan başlama
yolları vardır Başka ilden gelen her yeni çocuk yeni bir oyunu veya
bilinen oyunların farklı bir versiyonunu da beraberinde getirir. Veya sizin
ilinizde bulunmayan bir marka gazoz kapağını. Gazoz kapakları, yere çizili bir
üçken içeresine yan yana dizilir. Her oyuncu için eşit sayıda ve kıymette. İki
üç metre uzaktan sıra ile atacağınız kaydırak taşı ile çizgi dışına
çıkartacağınız kapaklar sizin olur.
Küçük kupür kapağınız yoksa, Binlik bir Fertek gazozu kapağı
bozdurursunuz. Birçok ellilik Kızılay, beşlik Bira, birlik sarı kapağınız
olur. Üst boyası çizilip matlaşanlar
değer kayıp eder, aynen para gibi.
Sigara kapağı da tıpkı böyle oynanır. O zamanlar sigaralar üstten açılan mukavva
kutularda satılırdı. Baskılı üst kapaklarını biriktirirdik. En çok bulunan
kahve renkli Bafra Maden, sonra
Hanımeli, Gelincik, Yenice, Büyük Kulüp…
En kıymetliler; mavi zeminde iki süvarisi ile Sipahi Ocağı, çok nadir
olarak daha büyük boyutlu Mebus sigarası.
Sanırım yüz binlik idi.
Benzer oyun Aşık ile de oynanır. Aşık koyunun diz kapağından çıkan, iki santim
boyunda bir santim eninde, köşeleri pahlı, ortası çukur, dikdörtgen prizma bir
kemiktir. Yüzlerce ậdi aşığınız, bir iki
tane de seçkin aşığınız bulunur. Yöresine göre,
Pele, Enik, Bey, vs. ismini taşıyan bu dengeli kemiği yerden bir karış
yukarıdan döndürerek atarsınız. Düştüğünde en az girintili yüzeyi üzerinde
devrilmeden durur, yani Cuk Oturur. Ve de ortaya sürülmüş aşıkların tamamını
kazanır, üter. Kabadayılar bu yolla
kumar da oynarlar.
Beş taş oynardık. Kesme şeker boyu seçilmiş beş adet
çakıl taşı yere saçılır. Ele alınan bir
tanesi elli santim kadar yükseğe atılır, düşüş süresince yerdekiler evvela bir,
sonra iki, üç ve dörtlü olarak avuç içeresine toplanır ve ilk taş düşmeden aynı
dolu avuçla yakalanır. Sol elin baş ve işaret parmakları ile yere yapılan köprü
altından taşları birden başlayıp artan guruplarla geçirerek devam edip giden ve
gittikçe zorlaşan figürleri vardır.
Yumruk büyüklüğünde bir taşı başlama noktasından biraz
uzağa atarsınız. Rakibiniz kendi taşı ile sizinkini vurabilirse, başlama noktasından
taşın bulunduğu yere kadar rakibinizi sırtınızda taşırsınız. Vuramayana değin.
O zaman binme sırası size geçer.
Futbol maçları, takım seçimi ile başlar. Takım kaptanları; Lefter, Şükrü veya Cihat(o
dönem üç İstanbul takımının kaptanları)
on metre kadar açılıp her adımda aldım-verdim hitabı ile birbirlerine
yaklaşır. Son adımlar yarım, burun gibi küçülerek, karşıdakinin ayakkabısına
ilk değen, ilk seçme hakkını kazanır. Ve
as oyuncuları toplar. Eğer özel bir topunuz varsa bu seçmeye katılmadan takıma
girme hakkınız vardır. Tıpkı oyunun en canlı anında “Babam geliyor.” diyerek
topu alıp gitme hakkınız olduğu gibi.
Maçtan önce slogan mücadelesi yapılırdı.
“Fener çıktı sahaya, topu dikti havaya…”
“Fener duvardan atladı, Beşiktaş’ın ödü patladı…”
“Bahçelerde haşhaş, kova Beşiktaş...”
“Galata köpeklere salata…” Ve benzerleri bir ağızdan
haykırılırdı. Karşı taraf slogan bulamayıp susana değin. O zaman galip tarafça;
“Yakıştıramadın yancığına, bin eşeğin
kancığına...” Tiradı hep bir ağızdan ve
tempolu bir şekilde okunup ilk atışlar yapılırdı. Maç bitiminin de benzer bir
seremonisi vardı. Daha küçükler, saha kenarına dizilip kaçan topları getirme
şerefine erişmeğe hazırdı!
Grup oyunlarından bir tanesi Kuka’dır. Eldeki sağlam değnekler ile bir kemik başı
veya konserve kutusuna vurularak karşı tarafın sahasına geçirilmeğe
çalışılır. Bir tür Kriket gibi. Aynı değnek ile ki bu oyunda adı Çomak’tır,
karşı takımın size attığı, otuz santim boyundaki sopaya -Met veya Çelik- hızla vurarak çizgiyi
aşırmaya çalışırsınız.
Met yere düştüğünde, çomakla üst teğetinden kendinize
doğru çektirir ya da ucuna hızlı bir darbe vurursunuz. Havalanan mete birincide
başınız üzerine ikincide uzaklara gidebilecek gibi ölçülü vuruşlar yaparsınız,
havadaki sizin metinize karşı takımdan birisi vurup yönünü değiştirerek sizin
sahanıza düşürürse hem el geçer hem de puan alırlar.
Bir başka gurup oyunu Birdirbir’dir. Önce sıra tayini yapılır. En sona kalan ayakları bitişik, elleri
dizlerinde boynunu bükerek durur. Önce
bir numaralı oyuncu -ki adı Usta’dır- birdirbir diyerek atlar. Arkadan gelenler
ustanın dediğini ve yaptığı figürü aynen tekrar zorundadır. Sonra ikidir iki ve
ilâhir... Yanlış yapan veya atlayamayan yanar, yatar. Kalkan da en arkaya
geçer. Ustanın sözlerini;
“Ustamın dediği, yağlı börek yediği” veya çok kere “ustamın dediği (...) yediği”
şeklinde daha müstehcen de söyleyerek oyuna renk katarsınız. Atlama sayısı yükseldikçe hareketler zorlaşır
ve arka sıradakilerin handikabı artar. Figür seçimi ustanın inisiyatifinde
olmakla beraber sekizim seksek, dokuzum durak gibi değişmez basamaklar
vardır. Sekiz de, yere tek ayaküstü
inilir. Usta önde takım arkada sekerek
bütün mahalle dolaşılır. Kondisyonu yüksek
ustaya düştü iseniz, iflâhınız kesilir. Dokuzda ise, atlayan atladığı noktada
sabit kalır. Sonra atlayanlar duranlara hiç değmeden basabilecek ve
atlayabilecek açıları bulmak zorundadır.
On beşte her atlayan ayrılmadan ebenin yanına sıralanarak yatar. Atlama beygiri uzar da uzar. Beş altı kişiden
sonra bu barikatı ancak üzerlerinde takla atarak aşabilirsiniz. Yatan yönünden en ağır sayı yirmidir. Mektup Göndermece; Yatanın etrafına bir metre çapında bir daire
çizilir. Usta atladıktan sonra;
“Bu hokkaya banması” diyerek
uygun bir yerine parmak atar.
“Bu mektup yazması” sırtını yazıhane gibi kullanarak hayali kâğıda elle
yazar,
“Bu damgası” sırtına bir yumruk vurur,
“Buda göndermesi”
gardını almış yatarı tek bir diz darbesi ile daireden dışarı çıkarmaya
çalışır. Ve tabii bütün sıradakiler de tekrarlar aynı hareketleri… Daireden
çıkaramayan yatar.
Bu oyunun bir benzeri duvar dibine oturan birisinin
apış arasına ikincinin başının, onun bacak arasına üçüncünün ve devamla sonrakilerin başının sokularak
oluşturulan diziye, eşit sayıdaki rakip takım erlerinin art arda binmesi ve belirli figürlerle
yıkılmadan dayanması esasına kurulu, Uzun Eşek’ tir.
Genelde, kızlı erkekli oyunlar azdı. Mesela saklambaç, köşe kapmaca gibi. Ya da ebenin duvara dönerek ön-dö-truva diye
ellerini duvara vurup geri döndüğü anda hareket halindeki birini tespit ederek
ebe yapması gibi.
Mahalleye yeni taşınan güzel bir kız varsa, müşterek
oyunların trend’i birden yükselirdi.
Kızlar daha çok kapı aralıklarında evcilik, yerde
altın var veya sokak aralarında top oynar, ip atlarlardı.
İpi iki elinizle tutup ister durarak ister koşarak tek
başınıza atlayabilirsiniz. Ya da yangın
alayı yaparsınız. Uzun bir urganı iki kız iki ucundan tutar, büyük bir yay çizercesine,
yere bir noktada değdirerek döndürür. Sıraya giren kızlar hiç ara vermeden ve
öndeki sıra başının figürlerini tekrarlayarak atlarlar. Takılan yanar, ipi tutmakla cezalanır. İpi
bırakan ise sıranın en arkasına geçer.
İki ipi aynı zamanda ters yönlerde çevirerek çapraz atlama, daha beceri ister. Bazen bir abla bu atlamaya
talip olur. Dönen yay biraz yükseltilir.
Abla, küçük kızların hayran bakışları arasında önce basma eteğinin arka iki
ucunu elleri ile kalçasının biraz altında tespit eder, sutyensiz memelerini de
beraberinde hoplatarak atlamaya başlar. Uzun saçları havalanır.
-Daha hızlı döndürün, daha hızlı... Daha hızlı...
Her zıplayışta güneş görmemiş, beyaz diz kapakları ve
diz ardı çukurları bir görünüp bir kaybolurlar. Oğlan çocukların ilk cinsel
dürtülerini harekete geçirecek bir “Fahriye Abla!” her mahallede vardır.
Veya seksek oynarlar.
Yere çizilen (T) veya (S) ya da yılankavi yollar küçücük karelere
bölünür. Bu odacıklara tek ayağınızla, sekerek girer çizgiye basmadan diğer
odacığa geçersiniz. İkinci turda ekmek
dilimi gibi bir taş veya kiremit parçasını yine sekerek ve ayakkabı burnunuzla
itekleyerek odacıklara taşırsınız.
Kaydırak çizgide kalırsa ya da çizgiye basarsanız yanarsınız. Bütün puanlarınız sıfırlanır. Etabı bitirirseniz, kama basar’sınız. O zaman arkanız dönük attığınız kaydırak
hangi kareye düşerse, orası sizin kale’nizdir.
Siz burada basar, dinlenirsiniz, başkaları ise burayı atlayarak geçmek
zorundadır. Yan yana ne kadar çok
kaleniz varsa diğerlerinin işi o kadar zorlaşır.
Aynı çizgi dizilerinde iki elinizle gözlerinizi
kapayıp kipi sonra açarak nos komutları
ile kipi-nos’da oynanabilir.
Bir grup kız el ele tutuşup halka
oluşturur ve dönerler.
“Kutu- kutu pense. Elmayı yerse.
Matmazel Aysel arkaya dönse.”
Aysel ters dönerek halkadaki yerini korur. Sıra ile
herkes döner. Bu defa matmazellere “öne dönse” komutu verilir.
Karşılıklı çiftlenmiş, elleri başlarının üstünde
kenetlenmiş koridorun altından bir çift kız eğilerek geçerken koridor
kapatılır. O zaman koro başlar; “Aç kapıyı bezirgân başı, kapı hakkı ne verirsin?” Bağışlanan bir değerle kapı açılır.
Daha küçükler güzellik mi-çirkinlik mi oynarlar. Bir halka teşkil ederek oturan gruptan, ebe
bir kızın adını söyler. Adı çağırılan
sorar;
“Güzellik mi çirkinlik mi?” Ebenin tercihine göre şuh veya acube mimikler
takınılır. Beğenilirse sıra atlar, beğenilmezse ebe olur.
Şimdi dijital dünyanın her gün bir yenisini ve daha
pahalısını piyasaya sunduğu zaman ve para canavarı aparatlar var.
BİZİM OYUNLARIMIZ VARDI...
Ya oyuncaklarımız? Olmaz olur mu?
Gelecek yazımda…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder