23 Aralık 2017 Cumartesi

MAHALLE III-

           “Günler kısaldı... Kanlıca'nın ihtiyarları
            Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.”
            Y.K.Beyatlı
           
       
Enkaz kamyonları meydanlıkları ve beraberinde BİZİM OYUNLARIMIZI da götürüp yok etmeden önce Bizim oyunlarımız vardı. Genelde aynı yaş guruplarının katılımı ile oynanan...  Oyunlarımız yöresel farklılıklar gösterse de benzer karakterleri taşırlardı.
Grup Oyunları ebe seçimi ile başlar; ya her parmağa bir oyuncunun adını verip parmak seçmekle ya “ Aya maya kumpanya. Bir şişe şampanya.” Özel bestesini söyleyerek, bir halkanın merkezine birlikte salladığınız ellerinizi avuç içiniz yere veya havaya bakarak durduğunuzda, çoğunluktaki benzer pozisyondakilerin ayıklanıp sona kalanın ebe olması ya da sayma ile yapılır. Birisi halka olan kızları önce ağzına soktuğu işaret parmağı ile göğüslerine dokunarak ve her hecede bir sonrakine geçerek çeşit tekerlemelerle sayar.  Cümlenin bitimindeki kişi çıkar. Sona kalan ebedir.
“Oooooo iğne miğne ucu diğne...”,“Yüzbaşının atları kişniyor...” vb. Erkeklerin saymaları biraz kabadır.  “Kim osurdu, bit osurdu. Yongalandı yola düştü. Pancar pişti burnu şişti. Fransız tos: ingili badem pos...”                                                                          Hile Olasılığına karşı saymaya yerden, havadan ve duvardan başlama yolları vardır          Başka ilden gelen her yeni çocuk yeni bir oyunu veya bilinen oyunların farklı bir versiyonunu da beraberinde getirir. Veya sizin ilinizde bulunmayan bir marka gazoz kapağını. Gazoz kapakları, yere çizili bir üçken içeresine yan yana dizilir. Her oyuncu için eşit sayıda ve kıymette. İki üç metre uzaktan sıra ile atacağınız kaydırak taşı ile çizgi dışına çıkartacağınız kapaklar sizin olur.  Küçük kupür kapağınız yoksa, Binlik bir Fertek gazozu kapağı bozdurursunuz. Birçok ellilik Kızılay, beşlik Bira, birlik sarı kapağınız olur.  Üst boyası çizilip matlaşanlar değer kayıp eder, aynen para gibi.
Sigara kapağı da tıpkı böyle oynanır.  O zamanlar sigaralar üstten açılan mukavva kutularda satılırdı. Baskılı üst kapaklarını biriktirirdik. En çok bulunan kahve renkli Bafra Maden,  sonra Hanımeli, Gelincik, Yenice, Büyük Kulüp…     En kıymetliler; mavi zeminde iki süvarisi ile Sipahi Ocağı, çok nadir olarak daha büyük boyutlu Mebus sigarası.   Sanırım yüz binlik idi.
Benzer oyun Aşık ile de oynanır.  Aşık koyunun diz kapağından çıkan, iki santim boyunda bir santim eninde, köşeleri pahlı, ortası çukur, dikdörtgen prizma bir kemiktir.  Yüzlerce ậdi aşığınız, bir iki tane de seçkin aşığınız bulunur. Yöresine göre,  Pele, Enik, Bey, vs. ismini taşıyan bu dengeli kemiği yerden bir karış yukarıdan döndürerek atarsınız. Düştüğünde en az girintili yüzeyi üzerinde devrilmeden durur, yani Cuk Oturur. Ve de ortaya sürülmüş aşıkların tamamını kazanır, üter.  Kabadayılar bu yolla kumar da oynarlar.
Masum oyunlar olduğu gibi tehlikelileri de vardır.  Bir şişe suyun içerisine bir parça karpit atılarak asetilen gazı üreterek şişe tıpasını attırmak gibi.
Beş taş oynardık. Kesme şeker boyu seçilmiş beş adet çakıl taşı yere saçılır.  Ele alınan bir tanesi elli santim kadar yükseğe atılır, düşüş süresince yerdekiler evvela bir, sonra iki, üç ve dörtlü olarak avuç içeresine toplanır ve ilk taş düşmeden aynı dolu avuçla yakalanır. Sol elin baş ve işaret parmakları ile yere yapılan köprü altından taşları birden başlayıp artan guruplarla geçirerek devam edip giden ve gittikçe zorlaşan figürleri vardır.
Yumruk büyüklüğünde bir taşı başlama noktasından biraz uzağa atarsınız. Rakibiniz kendi taşı ile sizinkini vurabilirse, başlama noktasından taşın bulunduğu yere kadar rakibinizi sırtınızda taşırsınız. Vuramayana değin. O zaman binme sırası size geçer.
Futbol maçları, takım seçimi ile başlar.  Takım kaptanları; Lefter, Şükrü veya Cihat(o dönem üç İstanbul takımının kaptanları)  on metre kadar açılıp her adımda aldım-verdim hitabı ile birbirlerine yaklaşır. Son adımlar yarım, burun gibi küçülerek, karşıdakinin ayakkabısına ilk değen, ilk seçme hakkını kazanır.  Ve as oyuncuları toplar. Eğer özel bir topunuz varsa bu seçmeye katılmadan takıma girme hakkınız vardır. Tıpkı oyunun en canlı anında “Babam geliyor.” diyerek topu alıp gitme hakkınız olduğu gibi.
        Maçtan önce slogan mücadelesi yapılırdı.
       “Fener çıktı sahaya, topu dikti havaya…”
       “Fener duvardan atladı, Beşiktaş’ın ödü patladı…”
       “Bahçelerde haşhaş, kova Beşiktaş...”
“Galata köpeklere salata…” Ve benzerleri bir ağızdan haykırılırdı. Karşı taraf slogan bulamayıp susana değin.  O zaman galip tarafça;
“Yakıştıramadın yancığına, bin eşeğin kancığına...”  Tiradı hep bir ağızdan ve tempolu bir şekilde okunup ilk atışlar yapılırdı. Maç bitiminin de benzer bir seremonisi vardı. Daha küçükler, saha kenarına dizilip kaçan topları getirme şerefine erişmeğe hazırdı! 
Grup oyunlarından bir tanesi Kuka’dır.  Eldeki sağlam değnekler ile bir kemik başı veya konserve kutusuna vurularak karşı tarafın sahasına geçirilmeğe çalışılır.  Bir tür Kriket gibi.  Aynı değnek ile ki bu oyunda adı Çomak’tır, karşı takımın size attığı, otuz santim boyundaki sopaya  -Met veya Çelik- hızla vurarak çizgiyi aşırmaya çalışırsınız.
Met yere düştüğünde, çomakla üst teğetinden kendinize doğru çektirir ya da ucuna hızlı bir darbe vurursunuz. Havalanan mete birincide başınız üzerine ikincide uzaklara gidebilecek gibi ölçülü vuruşlar yaparsınız, havadaki sizin metinize karşı takımdan birisi vurup yönünü değiştirerek sizin sahanıza düşürürse hem el geçer hem de puan alırlar.
Bir başka gurup oyunu Birdirbir’dir.  Önce sıra tayini yapılır.  En sona kalan ayakları bitişik, elleri dizlerinde boynunu bükerek durur.  Önce bir numaralı oyuncu -ki adı Usta’dır- birdirbir diyerek atlar. Arkadan gelenler ustanın dediğini ve yaptığı figürü aynen tekrar zorundadır. Sonra ikidir iki ve ilâhir... Yanlış yapan veya atlayamayan yanar, yatar. Kalkan da en arkaya geçer.  Ustanın sözlerini;
“Ustamın dediği, yağlı börek yediği”  veya çok kere “ustamın dediği (...) yediği” şeklinde daha müstehcen de söyleyerek oyuna renk katarsınız.  Atlama sayısı yükseldikçe hareketler zorlaşır ve arka sıradakilerin handikabı artar. Figür seçimi ustanın inisiyatifinde olmakla beraber sekizim seksek, dokuzum durak gibi değişmez basamaklar vardır.   Sekiz de, yere tek ayaküstü inilir.  Usta önde takım arkada sekerek bütün mahalle dolaşılır.  Kondisyonu yüksek ustaya düştü iseniz, iflâhınız kesilir. Dokuzda ise, atlayan atladığı noktada sabit kalır. Sonra atlayanlar duranlara hiç değmeden basabilecek ve atlayabilecek açıları bulmak zorundadır.  On beşte her atlayan ayrılmadan ebenin yanına sıralanarak yatar.  Atlama beygiri uzar da uzar. Beş altı kişiden sonra bu barikatı ancak üzerlerinde takla atarak aşabilirsiniz.  Yatan yönünden en ağır sayı yirmidir.  Mektup Göndermece;  Yatanın etrafına bir metre çapında bir daire çizilir.  Usta atladıktan sonra;
        “Bu hokkaya banması” diyerek uygun bir yerine parmak atar.
        “Bu mektup yazması” sırtını yazıhane gibi kullanarak hayali kâğıda elle yazar,
        “Bu damgası” sırtına bir yumruk vurur,
“Buda göndermesi”  gardını almış yatarı tek bir diz darbesi ile daireden dışarı çıkarmaya çalışır. Ve tabii bütün sıradakiler de tekrarlar aynı hareketleri… Daireden çıkaramayan yatar.
Bu oyunun bir benzeri duvar dibine oturan birisinin apış arasına ikincinin başının, onun bacak arasına üçüncünün  ve devamla sonrakilerin başının sokularak oluşturulan diziye, eşit sayıdaki rakip takım erlerinin  art arda binmesi ve belirli figürlerle yıkılmadan dayanması esasına kurulu, Uzun Eşek’ tir.
Genelde, kızlı erkekli oyunlar azdı.  Mesela saklambaç, köşe kapmaca gibi.  Ya da ebenin duvara dönerek ön-dö-truva diye ellerini duvara vurup geri döndüğü anda hareket halindeki birini tespit ederek ebe yapması gibi.
Mahalleye yeni taşınan güzel bir kız varsa, müşterek oyunların trend’i birden yükselirdi.
Kızlar daha çok kapı aralıklarında evcilik, yerde altın var veya sokak aralarında top oynar, ip atlarlardı.
İpi iki elinizle tutup ister durarak ister koşarak tek başınıza atlayabilirsiniz.  Ya da yangın alayı yaparsınız. Uzun bir urganı iki kız iki ucundan tutar, büyük bir yay çizercesine, yere bir noktada değdirerek döndürür. Sıraya giren kızlar hiç ara vermeden ve öndeki sıra başının figürlerini tekrarlayarak atlarlar.  Takılan yanar, ipi tutmakla cezalanır. İpi bırakan ise sıranın en arkasına geçer.  İki ipi aynı zamanda ters yönlerde çevirerek çapraz atlama,  daha beceri ister. Bazen bir abla bu atlamaya talip olur.  Dönen yay biraz yükseltilir. Abla, küçük kızların hayran bakışları arasında önce basma eteğinin arka iki ucunu elleri ile kalçasının biraz altında tespit eder, sutyensiz memelerini de beraberinde hoplatarak atlamaya başlar. Uzun saçları havalanır.
         -Daha hızlı döndürün, daha hızlı... Daha hızlı...
Her zıplayışta güneş görmemiş, beyaz diz kapakları ve diz ardı çukurları bir görünüp bir kaybolurlar. Oğlan çocukların ilk cinsel dürtülerini harekete geçirecek bir “Fahriye Abla!” her mahallede vardır. 
Veya seksek oynarlar.  Yere çizilen (T) veya (S) ya da yılankavi yollar küçücük karelere bölünür. Bu odacıklara tek ayağınızla, sekerek girer çizgiye basmadan diğer odacığa geçersiniz.  İkinci turda ekmek dilimi gibi bir taş veya kiremit parçasını yine sekerek ve ayakkabı burnunuzla itekleyerek odacıklara taşırsınız.  Kaydırak çizgide kalırsa ya da çizgiye basarsanız yanarsınız.  Bütün puanlarınız sıfırlanır.  Etabı bitirirseniz, kama basar’sınız.  O zaman arkanız dönük attığınız kaydırak hangi kareye düşerse, orası sizin kale’nizdir.  Siz burada basar, dinlenirsiniz, başkaları ise burayı atlayarak geçmek zorundadır.  Yan yana ne kadar çok kaleniz varsa diğerlerinin işi o kadar zorlaşır.
Aynı çizgi dizilerinde iki elinizle gözlerinizi kapayıp kipi sonra açarak nos        komutları ile kipi-nos’da oynanabilir.
        Bir grup kız el ele tutuşup halka oluşturur ve dönerler.
        “Kutu- kutu pense.  Elmayı yerse. Matmazel Aysel arkaya dönse.”
Aysel ters dönerek halkadaki yerini korur. Sıra ile herkes döner. Bu defa matmazellere “öne dönse” komutu verilir.
Karşılıklı çiftlenmiş, elleri başlarının üstünde kenetlenmiş koridorun altından bir çift kız eğilerek geçerken koridor kapatılır.  O zaman koro  başlar;                                                  “Aç kapıyı bezirgân başı, kapı hakkı ne verirsin?”  Bağışlanan bir değerle kapı açılır.
Daha küçükler güzellik mi-çirkinlik mi oynarlar.  Bir halka teşkil ederek oturan gruptan, ebe bir kızın adını söyler.  Adı çağırılan sorar;
“Güzellik mi çirkinlik mi?”  Ebenin tercihine göre şuh veya acube mimikler takınılır. Beğenilirse sıra atlar, beğenilmezse ebe olur.
Şimdi dijital dünyanın her gün bir yenisini ve daha pahalısını piyasaya sunduğu zaman ve para canavarı aparatlar var.
         BİZİM OYUNLARIMIZ VARDI...
         Ya oyuncaklarımız? Olmaz olur mu? Gelecek yazımda…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...