Oteller, Hotel-
lokantalar, Restoran ya da Bistro- pastaneler, Patisleri- simitçi fırınları,
Unlu mamuller- dükkânlar, Butik- mağazalar, Galeri- bakkallar, Market olmadan
evvelki yıllardı: Mahallenin değişmez bir ögesi de bakkaldı.
Zaten söylemde adı “mahalle bakkalı” olarak geçen bu
işletme(!) vadesiz ve faizsiz kredi
açmak, kiralık ev veya kiracı bulmak, anahtar bırakılmak, adres tarif etmek,
adresinde bulunamayanların postalarını teslim almak, erkeksiz evlerin tavuğunu
kesmek ve benzeri sayılamayacak kadar işlemi fi-sebil ilah (Allah Rızası için)
kabullenmiştir.
O bakkallar bu gün gördüklerinizden çok farklıdır.
Mevsim yaz ise, kapı önünde iki kasa gazoz, üzerinde büyük bir kar parçası. Buzdolabı
mı? O da ne? Yanında kavun karpuz yığını. Bir sandık
domates, kuru soğan, patates… Kış ise
bir çuval kestane, bir sandık portakal.
Kapı pervazına asılmış bir hevenk kuru Amasya Bamyası, yanında
süpürgeler, urgan çileleri. Tahta fırçası ve ya Nazike Hanım Badana Fırçası
alacaksanız onlar içeride.
İçeri girilince, bir sıra dizili çuvallar. Üst
kenarları dışa doğru kıvrılarak simit gibi sarılmış, mal azaldıkça kıvrımı
büyüyüp boyu kısalmış, çeşit yükseklikte; nohut, fasulye, bulgur,
çuvalları. Arkasında yerden bir metre
yüksekte duvara çakılı camlı dolap-raflar. Ki, yıkanmadan yenilecek toz, kesme
şeker, tuz, un, nişasta, pirinç, mercimek ve hoşaflıkların sunulduğu; kırk beş
derece meyilli, kahverengi boyalı çerçeveli, camlı kapağı kaldırılıp altına bir
çıta dayatıldığında yan yana dört beş gözü birden açılan tek mobilya. Müşterek kürek birinden alınıp ötekine
sokularak istenilen çeşit, eski gazeteden yapılmış kese kâğıdına konur,
tartılır, kapak kapatılır. (Bu kese kâğıtları evin çocuklarınca okunan
gazetelerden hamurla yapıştırmak sureti ile yapılarak bakkala satılır ve harçlık
karşılanır.) Üzerindeki dar raflarda;
Soluk kırmızı baskılı, beyaz patiska torbasında Çapa Marka Pirinç Unu, paketli İnhisar
Tuzu, Atlı Kola, Öküz baş Çivit, kibrit, sigara çay kutuları. (Çivit,
deterjansız dünyanın beyaz çamaşırlarına hafif mavi bir renk vererek, daha
temiz gösteren, tebeşir görünümlü bir katkı maddesi idi.) Mavi kâğıt
ambalajları içerisinde; bir- iki - üç
numara kalibreli düdük makarna(Ankara Makarna) paketleri. Tek tip kavanozlar
içerinde şekerleme çeşitleri, çikolatin, kuru yemişler. Tavana asılı mavi güllaç paketleri. Karşı duvarın dibinde sıvı yağ tenekeleri.
Yanında iki-bir-yarım-çeyrek litrelerin durduğu yağadı tutmuş emaye leğen.
Hemen yanındaki sandıkta kil topakları.
(Çamaşır kaynatılırken kazana atılan bir nevi temizleyici toprak.) Üstündeki rafta dikdörtgen prizma, küçük
çuvallarda beyaz, yeşil, sarı sabun kalıpları. Arap Sabunu tenekesi aşağılarda
bir yerde.
Öbür köşede ekmek sandığı. Kapalı kapağının üzerinde
bir bıçak, kesilmiş yarım, çeyrek
ekmekler. Ve her kesme işleminde bir tane daha eklenerek oluşmuş binlerce
çentik...
Karşı duvarda küçük bir pencere-dolap. İçerisinde; dosya kâğıdı (A dört), renkli
elişi kâğıtları, sarı, saman tabaka, kaymak tabaka, tek çizgi, çift çizgi okul
defterleri, toz mürekkep paketleri, dökülmez hokka, divit, uç, Filli
silgi, Nur marka kuşun kalem, silgili
kalem. (Silgili kalemin silgisi pek işe yaramaz, derste dalga geçilirken ağızda
emilir, ısırılır, silgisi kopar. Bir süre sarı metal bağlantısı ısırmaya devam
edilerek önce kare prizma sonra yassı bir hale getirilir sonunda kopar ve
silgisiz kalem olur.) Bu dolapta birde “Kamış” vardır. Artık yazılamayacak kadar küçülmüş kalemleri,
iki kesiği bulunan açık tarafına sokar, metal yüksüğü ile sıkıştırırsınız.
Kaleminizi bir santim kalana kadar kullanma imkânı sağlayan bir aparat... Tabii
ki, birkaç renk uçurtma kâğıdı.
Aynı boydaki bitişik pencere-dolap biraz tuhafiyeci, biraz da çerçidir. İçeresinde; Siyah, beyaz Tüfekli makara, uçurtma ipi çilesi, çıtçıt, agraf, raptiye, jilet, diş macunu, renkli ipek kurdeleler, iki makara don lastiği; koton ve ipek lastik, toplu, kilitli, dikiş iğneleri, gaz lambası fitili. Birkaç küçük kavanoz renkli boncuk ki ölçü birimi yüksüktür. Bebek emziği vs. Üstündeki rafta gaz lambası ve idare lambası bacası (şişesi), bazen lambası da… Arkada, gıdalardan uzak bir yerde yatay yüzü açılmış yağ tenekesi, içinde gazyağı ve litre ölçüsü.
Aynı boydaki bitişik pencere-dolap biraz tuhafiyeci, biraz da çerçidir. İçeresinde; Siyah, beyaz Tüfekli makara, uçurtma ipi çilesi, çıtçıt, agraf, raptiye, jilet, diş macunu, renkli ipek kurdeleler, iki makara don lastiği; koton ve ipek lastik, toplu, kilitli, dikiş iğneleri, gaz lambası fitili. Birkaç küçük kavanoz renkli boncuk ki ölçü birimi yüksüktür. Bebek emziği vs. Üstündeki rafta gaz lambası ve idare lambası bacası (şişesi), bazen lambası da… Arkada, gıdalardan uzak bir yerde yatay yüzü açılmış yağ tenekesi, içinde gazyağı ve litre ölçüsü.
Dinî bayramlarda bir köşede oyuncak standı açılır. En
popüler çeşit bebek ve mantar tabancasıdır. Tabancaya para yetmezse sadece
mantar da olur; topukla ezerek patlatırsınız.
Yanındaki duvarda mukavva üzerine yapıştırılmış, küçücük
selofan keselerde damla sakızı. İçinde yarım tavla zarı boyutunda mumu ile. (Sakın
mumun tamamını katmayınız. Hem fazla
yumuşak olup dişe yapışır hem de sakız çubuk çürür.) Neden sonra Golden, Mabel ve Arap Zambo çikletleri çıkacaktır.
Ön yüz dışarı bakan camekân vitrindir. İçerden sürmeli camlı, zemini bazen mermer
döşeli; Kaşar peyniri, helva, Ankara helvası, bol içyağlı kavurma bloğu, bir
tava yoğurt, mevsim kış ise tereyağın
bulunduğu mahal. Bu kesimdeki çeşidin
satımında yağlı kâğıtla ambalaj yapılır. Margarini o yıllar bilmiyorduk.
Ortada tezgâh; üzerinde biri küçük biri büyük iki
terazi. Parlak sarı gramlar, siyah döküm kilolar. Her şeyin kesildiği tahta
saplı koca bıçak ve bunu temizleyen rengi kaçmış bir bez. Yanda alt köşeleri kirlenip kıvrılmış, büyük
veresiye defteri, üzerinde ucu duvardaki çiviye ip ile bağlanmış “Sabit kalem”. Veresiye satışlar anında, hem bu deftere hem
de yanınızda bulundurmak zorunda olduğunuz “Güzel Ankara Defteri”ne kaydedilir.
Tezgâh önünde de bir dizi cam kapaklı bisküvi tenekesi. Kare, yuvarlak uzun, pötibör bisküvi
çeşitleri. Ancak anî misafir geldiğinde,
ateşli hastalıklarda ve çocuk maması olarak yüz- iki yüz gram alınıp küçük,
kraft kese kâğıtlarına konulurlar. Yemiş
ve saire eski defter yapraklarından yapılmış fişeklere, sıvı yağlar
beraberinizde getirdiğiniz şişelere, kuru mallar yine getireceğiniz bez
torbalara konulur. Öyle, atılacak
ambalaj malzemesi yoktur. Ve bunu
yapacak savurgan insanlar da. “Her şey var da yumurta yok mu?” diyeceksiniz.
Bakkal yumurta satmaz. Herkesin evinde kendi tavuğu vardır. Yumurta oradan
temin edilir. Tavuğu olmayanın komşusunda vardır. Zaten yumurta sadece yazın
olur. Ya kışın? Her evin kendi ölçüsünde bir kileri vardır. Kışlık yumurta orada,
kepek içerisinde veya başka metotlarla kış için saklamaya alınmıştır. Bir
kıtlık, fevkalade hal olsa kimse aç kalmaz. O kiler bir süre evi idare eder.
Üstelik Allah komşuları eksik etmesin…
Bizler bilmeden atık bırakmaz, şimdi keşif gibi
takdime çalışılan, geri dönüşümlü yaşamı, doğal olarak yapar her şeyi yeniden
değerlendirirdik. Yemek artıkları
bahçedeki tavuklara, kavun, karpuz kabukları komşunun ineğine, mısır koçanı ve
portakal kabukları soba tutuşturmağa ayrılır evlerimizden hemen hiç çöp
çıkmazdı. Çevreye verdiğimiz tek zarar
duvar dışına uzamış ağaçların olmamış meyvelerini çalarken kırdığımız dallar ve
kıra gidildiğinde, bütün tembihlere rağmen, içine zevk ile işediğimiz
derelerdi. Hepsi de zamanın deriliklerinde yitip gittiler. Belleğimi zorluyorum,
birlikte beş duyumu da...
Ne bahçeden kopartılan, sıcak domatesteki kokuyu
bulabiliyorum, ne komşunun bahçe duvarından taşan ham erikteki tadı… Bakkaldan alınmış yoğurdun yolda
tırtıkladığım kaymağının lezzetini… Yenme ve yenilmedeki hazzı, ne de duygularımı
ifade edebilecek sözcükleri...
Mahallemi arıyorum.
Eski dostlukları arıyorum. Değnekten atımı arıyorum. Akşamları bahçe
kapısının demirine bağladığım değnekten atımı...
BENİM KUŞAĞIM ; “ devamı gelecek sayıda”, “arkası yarın”, “devam edecek” GİBİ SAYFA
SONU NOTLARA ALIŞIKTIR. BEŞ YAZIMDIR
SİZLERİ BU TERTİBE MECBUR BIRAKTIM. AMA NAKLETMEK İSTEDİĞİM, ARTIK YİTİRDİĞİMİZ
VE BİR BÜTÜTNLÜK ARZ EDEN MEFHUMLARI DAHA KISA YAZMAK OLANAKSIZDI. GÜNÜMÜZDE MODA OLDUĞU ÜZERE; “Çevreye
verdiğim rahatsızlık içim özür dilerim.”
YAZILARIMI SABIRLA OKUYAN, BEĞENİ VE YORUMLARDA
BULUNAN, PAYLAŞAN TÜM FB DOSTLARIMA BİR KEZ DAHA ŞÜKRANLARIMI VE SAYGILARIMI
SUNUYORUM. LÜTFEN KABUL EDİNİZ. (Y.B.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder