12 Eylül 2018 Çarşamba

SAĞLIK VE BURSA*II



SAĞLIK VE BURSA*II

                                                           (Eski Askeri Hastane )

(İkinci bölüm)
1950’lerin ikinci yarısında Bursalı olduğumda sağlık tesisleri, bağlı ve serbest hekim sayısı, eczaneleri yönünden çok zengin bulmuştum kenti.  Şöyle ki;
Evvela Memleket (Devlet Hastanesi). Çok büyük bir bina idi. 1951 yılında Vali Haşim İşçan tarafından yaptırılmış. İnşaatı ve para temini için yapılan gayretler halâ anlatılmaktaydı. Haşim İşçan o zamanlar tahsise tabi malların dağıtım ve satışını Bursalı iş adamlarına belli bağışlarını alarak verirmiş ancak. Piyangolar tertiplenmiş. Beşikçiler’de Ziraat Bankası ve Emekli Sandığı’nın her yüz liralık mevduat karşılığı bir numaraya kazanılan ikramiye apartmanları yanına üç katlı bir apartman da hastane derneği tarafından yaptırılıp biletleri satılmış. Köyde oturan bir vatandaş aldığı bileti Kuran’ın arasında unutmuş. Ancak bir iki yıl sonra bileti bularak sahip olmuş dairesine. Hastane binası çok büyüktü, bodrum hariç yedi kat ve 600 yatak.
Hemen karşısında tepe üstünde ovaya bakan eski hastane binası vardı. Ahşap, bazı bölümleri iki katlı büyük ve çok şık binaydı.  Ahmet Vefik Paşa tarafından yaptırılmış. Buranın da 120 yatağı Göğüs Hastalıkları Hastanesi olarak hizmet vermekteydi. Ne yazık ki bu binanın bir bölümü 1956 yılında yanınca tümü yıktırıldı. Şimdi yerinde Ekrem Barışık’ın Belediye Başkanlığı sırasında yaptırdığı park var. Bir kısmı da otopark olarak kullanılıyor. 
Çekirge’de banyolu otellerin olduğu bölgede gene çok zarif bir binada Askeri Hastane vardı. 80 odalı bu bina  (Splendid Palas Oteli) Atatürk’ün emri ile daha Cumhuriyetin ilk yıllarında açılmış. 300 yatağa sahipti.
Uludağ Kirazlıyayla’da yine Haşim İşçan’ın valiliği döneminde yaptırılmış Uludağ Sanatoryumu vardı. Güneşe karşı uzun balkonlarında battaniyeleri dizlerinde tüberkülozlu hastalar yatarlardı gün boyu. Yanılmıyorsam Başhekimi Siyami Hersek akciğer ameliyatları yapardı. Stadyum karşısında Yağcı Cemal Bey’in yine çok zarif, ahşap konağında Sigorta Hastanesi vardı.
Bunların dışında Setbaşı Hocalizade sokakta, yine Bursa mimari tarzlı bir ahşap binada Özel Doğumevi ve Cerrahi Kliniği, Yağcılarda yeni bir binada Özel Sağlık Yurdu Hastanesi ve bir de Özel Yeşilyurt Kliniği hizmet vermekteydi ilde. 
Ve çok sayıda doktor muayenehanesi vardı. Muayenehaneler kentin merkezinde toplanmıştı. Genelde ahşap eski Bursa evlerinde. Yakın zamanda açılmış olan caddenin devamında, Mavi Köşe civarında karşılıklı, ilk dönem Cumhuriyet mimarisi özelliklerini yansıtan, yuvarlak balkonlu, kavisli çıkmalı apartmanlarda. Atatürk Caddesi, buna açılan kuzey ve güneydeki cadde ve sokakların caddeye yakın binaları, Nalbantoğlu, İpekçilik, Setbaşı, Cumhuriyet Caddesi. Ünlü Cadde de.  Zaten o yıllar kentin merkezi dendiğinde anlaşılan da buraları. Ve de köy ve kasabalardan gelen araçların konakladıkları hanlar civarı. Çekirge’de bir iki tane askeri Hastanene Fizik Tedavi Uzmanının muayenehanesini de eklemek lâzım.
Altıparmak Caddesi yeniden yapılanma furyasına başlamamış, Turink Otel, Bozkurt apartmanı,  Haşim İşçan Okulu, Özel İnal Ertekin Okulu’nun bulunduğu bahçe içindeki köşk, Kağıtçıbaşılar’ın konağı ve yanındaki bir başka binanın dışında daracık cepheli iki katlı Yahudi evleri muayenehane olamazdı ki… 
Salık Bakanlığı verilerine göre 1953 yılında yurt genelinde 7432 doktor var. Bunun 3558’i kamu kurumlarında 875’asker 2999’u serbest çalışıyor. Toplam 1242 diş hekiminin ise 1128’ i serbest çalışanlar.
O yılların Bursa doktorları kimlerdi,  deseniz elde hiç kaynak yok.  Bursa Tabip Odası’nın çok kapsamlı yayınında[1] ise daha çok Bursa Tabip Odasının faaliyetleri ve yönetim kurulları konu edilmiş.   Bırakınız kentteki doktor isimlerini, maalesef 1923 ve sonrası dönemlerine ait “odaya üye doktorların dahi isimlerine ve karar defterlerine ulaşılamadı” kaydı var.
O zaman iş düşüyor başa, hafızaya ve bir dostun hafızasına müracaata.  Oysa “Hafız-i beşer nisyan ile maluldür.” Kişi belleği unutma özürlüdür. Yalnız unutma mı?  Zaman, mekân ve isim koordinatlarında yanılma ve sapma her zaman mümkün. Bu sebeple sınırı 1955-1960 dönemine kadar genişleterek sıralamaya çalıştım o yıllar Bursa’da hizmet veren isimleri:
Neşati Üster, Zeliha İzbul, Hayri Rüştü Akyürek, Adnan Türkgil, İbrahim Alp (Çataloğlu)[2],  Naki tez, Cemal Özemek, Cemal Dursunoğlu, M.Ali Büyükçakmak,  Ahmet Esen, Özhan Kaleoğlu[3], Avni Domaniç, İhsan Urgancıoğlu, İbrahim Öktem, Arif Sözen, Talat Berent, Kemal Ataç, Hüseyin Kurdoğlu, Fehmi Berke,  Suat Mengü Paşa, Salih Ergezen, Osman Dirim, Muvaffak Ersöz,  Ekrem Korukoğlu, Ali Ömer Yörük, Nurettin Çelikaksoy, Ekrem Paksoy, Ayten Bozkaya, Necla Kitay, Şerafettin Zeytinoğlu, Süleyman Kocagil, Şefik Gözcü, Rıza Tahir Berger, Tahir Alyanak, Fazıl Güven, Mustafa Ortaç, Tevfik Berkol, Kenan Gerekli, Oğuz Dirimci, İhsan Futacı, Salih Ergezen,  Cahide Ergezan, Behiye Mirat Olgaç, Galip Ortaç, Hasan Bozkurt, Orhan Bilgin, Sezai  İldoğan, Firuzan Bagana, Sabahattin Yücel, Hamit  Arca, Emin Yücel, Fehmi Keten, Mustafa Onur, Ali Haydar Tuğrul, İbrahim Altay, Faik Akalın, Raşit Durusoy, Orhan Bilgin, Refik Tilkicioğlu ve de unutulanlar… 
İki elin parmakları kadar bir sayıda hayatta olanların dışında hepsi de başka iklimlerde, rahmetle anıyorum, kalanlara sağlıklar dileyerek.
O yıllar doktorlarının günümüzdekilerden farklı bir özelliği vardı. Tanı imkânları o kadar kısıtlıydı ki;   tansiyon aleti, radyografi, kan ve idrar tahlilleri dışında bir şey yok gibiydi. Tomografi, MR, Sintigrafi, Ultrason, Holter, Lazer ve benzerlerinden hiç birinin adı bile yoktu henüz.  Gebelik testi için bile dişi kurbağaya muhtaç tahlil Laboratuvarları... Bu sebeple önce anemnez ve kulağına dayanarak teşhisini koyar sonra bunu pekiştirmek için eldeki imkânları kullanırdı hekimler. Bugün olay tamamen tersidir. Doktor önce tüm tahlil ve tetkikleri istemekte sonra tanı için karar vermekte. 
Diş doktorlarına gelince; çok az isim hatırlıyorum. Fahir Koman, Adil Onan, Mansur Pars, Halil Zor, Edip Rüştü Akyürek, Ali Güven, Mevlüt Sözeri, Şadi (?).
Yıllar sonra arkadaş olduğumuz Ayten Uğuralp (Demirağ)’ın ise 1957’li yıllarda kısa süreli muayenehane açtığını ve bir süre Bursa’nın tek hanım diş tabibi muayenehanesi olduğunu çok sonraları öğrendim.
Sağlık hizmetinin bir önemli ayağı da eczanelerdir. Altmış yıl evvelinden bahsederken o günkü eczaneleri de resimlemek lazım.1927 yılında çıkarılmış bir kanuna göre il ve ilçelerde eczane açabilmek nüfusa endeksliydi. Ancak on bin ve küsurları için ve aralarında belirli bir mesafe olmak kaydı ile bir eczane açılabilirdi. Nüfusu on binden az yerleşim merkezlerinde taliplisi çıkarsa eczane izni verilir, olmazsa doktorlar  ecza dolabı” açabilirdi. 
Eczane dükkânları iki bölümdür. Laboratuvar ve daha küçük bırakılan ön kısımdaki satış ve teşhir bölümü. Bu iki bölüm arasında kapı veya aralık dışında ilaç teslimi için bırakılmış büyücek bir pencere bulunurdu.  Eczanenin büyük kısmını laboratuvar işgal ederdi. Zira her doktorun kendine özel ilaç terkipleri olurdu.  Muayeneden sonra bunları etken maddeleri ve gramları ile reçeteye yazarlar bu terkipler kalfalar tarafından laboratuvarda elde üretilirdi.  Ardından tezgâhın dükkâna açılan bölümü önündeki kocaman, kalın deftere bütün içeriği detaylı olarak kayıt edilirdi.   Bu nedenlerle Eczacı Kalfalığı önemli ve uzun yıllar verilerek sahip olunan bir meslek dalıydı. Yanlarında büyük dikkatle yapılan işleri takip eden,  onlar gibi beyaz önlüklü çıraklar bulunurdu. 
Laboratuvarda mermer tezgâhların üzerinde cam muhafazasının içeresinde bir ilâ daha fazla hassas terazi. Porselen havanlar, porselen veya emaye karıştırma kapları, çelik spatüller, cam huniler, sıvıölçerler, tüpler, kaynatma kapları ve ispirto ocakları...  Raflarda üzerleri desenli tek tip porselen kavanozlar, kahverengi büyük boy şişeler, kapaklı, yuvarlak kavanoz boyunda tahta kutular...  Hepsinin üzerinde Latince isimler. Tezgâh altı çekmecelerde içlerine kürek sokulmuş çeşitli tozlar… Güllaç kaşeleri, çeşit büyüklükte mukavva kutular.
Bir duvarda yeşil boyalı tarafında “hafifi zehirler”, kırmızı boyalı tarafında “kuvvetli zehirler” yazılmış, kilitli dolaplar.
Merhemler çok ince tahta kutulara, şuruplar şişelere, tozlar yarım iskambil boyu kesilmiş ve sistemli bir katlama tekniği ile zarfçıklar haline getirilmiş pelür kâğıtlara konulur sonra da sürme çekmeceli mukavva kutulara dizilirdi.  Toz ilaçları ağıza bulaştırmadan yutmak bir maharet işidir. Hele acı olanları yutmak bir işkencedir. O zaman bu tozlar palto düğmesi boyunda güllaç kapsüllere konulur ve öyle kutulanırdı. Bu işler genelde çırakların görevidir. Sonra; kalfa kutuların, şişelerin üzerine kare veya yuvarlak ama mutlaka kırmızı bir etiket yapıştırır ve gerekli bilgileri kaydederdi.   Tentürdiyot, alkol, oksijen gibi ilk yardım malzemeleri mantar kapaklı küçük şişelere konulur ve üzerlerine yine o kırmızı etiketten yapıştırılırdı. Artık ilaç, teslim penceresinin önüne konulabilir.
Ön bölüme gelince: Çarşı içindeki -toz kalkmasın diye yanık motor yağı veya mazot sürülmüş ahşap zeminli-  diğer dükkânlardan farklı olarak eczaneler, mozaik veya karo kaplı olurdular. Bu temizlikten ürken köylü müşteriler ayakkabılarını dışarıda çıkarıp girerlerdi.
Emaye kantar, üzeri sifonlu, fısfıslı kolonya binlikleri,  ilaç firmalarının takvimlerinden camlatılarak asılmış, İsviçre dağ manzaraları değişmez dekoru oluştururdu. Bir kere mobilyalar ve dolaplar olabildiğince klasik ve tabii koyu renk,  cilalı ahşap olurdu, başka malzeme yoktu ki.
Dolaplarda; içlerinden küçük testereler çıkan ampul ve damla ilaçlar, kapaklı teneke kutularda, metal tüplerde ya da üzerine pamuk tıkılmış küçük şişelerdeki tabletler dışında kutulu hazır ilaç ( müstahzar denilirdi)  o kadar azdı ki. Aklımda kalanlar, Aspirin, Kinin (halk dilinde Sulfata) , Gripin, Derman, Atebrin, Ultraseptil, Purjen Şahap, Purjen Cemal, Nevrol Cemal, Optalidon belki birkaç tane daha.  Yıllar sonra çıkan üç, dört santim boyunda, lastik kapaklı Penisilin şişeleri içlerine renkli su konularak bir sonraki kuşağın oyuncağı oldular.
Camlı tezgâhlarda Silindirik teneke kutularda Çocuk Pudrası, İdrofil pamuk, sargı bezi paketleri, Radyolin Diş Macunu, yuvarlak teneke kutuda krem, biberon,  bebek emziği, termometre, paslanmaz çelik kutusunda her seferinde kaynatılarak kullanılan enjeksiyon takımları, plaster kutuları.   Ve çocuk muşambası; kâğıttan bebek bezi diye bir şey olmadığından patiska, tülbent, havludan dikilmiş, her seferinde kaynatılıp ütülenerek kullanılan çeşit boydaki bezler bu muşambaya sarılarak kundak yapılırdı bebeklere.
Hazırlanan ve satılan ilaçları paketlemek de ayrı bir beceri gerektirirdi. Çeşitli boylardaki kutuları ambalaj kâğıtlarına öyle yerleştireceksiniz ki; muntazam bir blok oluşsun.  Naylon poşet, paket lastiği, seloteyp yoktu. Tek malzeme çeşitli boylarda kesilmiş ambalaj kâğıtları ve arkası tutkallı kâğıt bantlardır. Bu rulolar takılı oldukları aparattan koparmak için geçerken küçük haznesi içine su konulmuş bir metal silindirden geçer ve bu esnada tutkallı tarafı ıslanırdı. Bizim kuşak naylon poşetle Kore Savaşından dönen ordu mensuplarının getirişi ile tanıştı.  Renkli bazen desenli bir naylon poşete sahip olmak büyük ayrıcalıktı. Bu sahneyle 1980’li yıllarda Çavuşesku’nun Romanya’sında karşılaşmıştım. Gösterişli bir naylon poşetle genç yaştaki kiralık kızla birlikte olmak mümkündü.
Kış ayları geldi mi camlarına “taze balık yağı geldi” yaftaları asılırdı. Yaşlılar ve çocuklar, hastalıklara karşı dayanıklılık kazanmak için balık yağı içerdi. Büyük damacanalarla gelen bu berbat tattaki sıvı yarım, bir kiloluk şişelerle satın alınır, evin serin bir yerinde muhafaza edilirdi. Her sabah aç karnına, burnunuzu iki parmağınızla tıkayarak bir yudum içilir, üzerine yenilen portakal dilimine rağmen ağır kokusu bütün gün genzimizden silinmezdi.
Doktor muayenehaneleri genelde eczanenin üst katında veya yanında olur, doktor boş zamanlarında burada laflardı. Hasta geldiğinde çağırılır ya da buradan bir faytona alınarak evlere götürülürdü.  Özellikle kasabalarda tek olan ve geç saatlere kadar açık kalan eczaneler mesai bitiminde memurların uğrak yeri olur, aydın kesim yüksek tahsilli eczacıları Şehir Kulübüne tercih ederdi. 1956 yılında on bin nüfusa bir eczane açabilmek kısıtlaması kalmış olsa da o yıllar Bursa’da eczane sayısı çok artmamıştı.   Hatırlayabildiklerim:
Kâzım Yazgan (Halk), Adnan Gökmener (Gökmener), Sabahattin Eralp (Sabah),
Sadettin Dayıoğlu (Dayıoğlu),  A. Tevfik Öber ( Setbaşı), Eşref Belen (Uludağ),
Suzan Bozkurt (Bozkurt), İlhan Özmert (Yeşil Bursa), İsmail Uzunoğlu (Uzunoğlu), Şeyma Erem ( Çekirge Erem), Mefküre Yeşin (Mefküre), İhsan Dekak (Dörtyol), Handan Dekak- Sonradan Seyhun Çetik (Yıldırım), Mukaddes Budak (Budak), Jale Özmen (Özmen), Bedia Şener(?), … (Hisar).Altmış yılda çok sular aktı köprülerin altından, neler bulunmadı, neler yapılmadı ki?2013 verilerine göre Bursa’nın nüfusu 2.741.000 Sadece merkez ilçede sağlıkla ilgili bir üniversite ve hastanesi,  Sağlık Bakanlığına bağlı birisi kanser hastanesi olmak üzere 10 hastane, 29 özel hastane ve tıp merkezi var. Sağlık bakanlığının 80 Sağlık Merkezi hizmet vermekte. İl genelinde 3.938 doktor görev yapmakta, bunun 741’ i Aile Hekimi,  Osmangazi, Nilüfer ve Yıldırım ilçelerinde toplam 563 eczane var. Yedi Anadolu Meslek bir o kadar da özel sağlık meslek okulu var. Ben Bursa’nın 1955-60 yıllarını aksettirmeye çalıştım. Daha sonraları için yeterince kaynak ve doküman var. Bunları incelemek daha genç belleklerin ve yeni kalemlerin görevi olmalı.

YAVUZ BUBİK, 2015


*BURSA SAĞLIK TARİHİ  OPR. DR. CEYHUN İRGİL
Bursa Büyük Şehir Belediyesi  yayınları 2017











[1] BURSA TABİP ODASI TARİHİ. DR. ÇETİN DOR. HAZİRAN 2013 BURSA
[2]  Atatürk caddesindeki hem evi hem muayenehanesi olan binayı Mersin’deki portakal bahçeleri, İstanbul’da çok sayıda gayrimenkulün tamamını Türk eğitim Vakfına bağışladı. Nalbantoğlu Caddesinin başındaki evi şimdi çok katlı bir İşhanı.
[3] Çarşamba günleri bedava muayene yaptığından “Çarşamba Doktoru” diye anılırdı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...