Geçtiğimiz hafta, (24 Mayıs 2018 ) bir gazete haberine göre; Beyaz ette kriz! Üretim yüzde 80
azaldı… Tesislerde 20 günlük tavuk kaldı. Türkiye'nin beyaz et
üretiminin yüzde 75’inin karşılandığı Sakarya, Düzce, Bolu, Kocaeli ve
Bilecik’teki entegre tesisler, yeni yönetmeliği imzalamayınca üretim 10 gün
içinde yüzde 80 azaldı. Böylece tesislerde ortalama 20 günlük tavuğun kaldığı,
fiyatların 20 gün içinde 2 katına çıkabileceği belirtildi.”
Ya benim kuşağımın çocukluğunda?
Genelde evler bahçeliydi. Her evin bahçesinde bir kümes olurdu.
Sabahları dört yönden gelen horoz sesleri ile uyanırdık. Öğlen vaktinin baskılı
sessizliğini tek delen yine horoz ötüşleri olurdu.
Gelişimin
yok ettiği bu peyzaj şimdi yalnız köyler ve varoşlarda kaldı. Çünkü tavuğu marketten
alıyoruz.
O zamanlar mı? İhtiyaç olduğunda bahçeden, genellikle yumurtadan
kesilmiş bir tavuk yakalanır, kesilirdi.
Tavuğu kesmek evin erkeğinin veya yeni yetişen oğlan çocuğunun görevi
idi. Bu imkanı olmayanlar; komşudan, mahalle bakkalından ya da mahalledeki
subayların emir erlerinden talep ederdi bu yardımı. Subayların ev hizmetlerine yardım için emir
erleri vardı. Çok zaman evin içinde değil kapı önlerinde bekletilen bu servisi
1960 ihtilal hükumeti, yerine aylık bir tazminat koyarak, kaldırdı.
“Tavuk
bile kesemez” deyimi o dönemlerden kalmıştır, söylemlerimizde. Ben onlardandım.
Ama mahalle bakkalımızın iki kanadını bir ayağının, bacaklarını diğer ayağının
altına alıp bir hamlede kafasını boynundan yarıya kadar kesiği tavuğu ayaklarından
tutup baş aşağı eve kadar çok taşımışımdır. Ardım sıra kan damlaları bırakarak.
Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıp kendimiz üretirdik. Anasının ardında gezinen sarı, sevimli civcivler ve bunları kedilerden korumak çocukluk günlerinin renkli anılarıdır. Kesilen tavuğun karnından çıkan henüz kabuklanmakta olanlarından nohut büyüklüğünde sarıları oluşmuş onlarca yumurta da… Günlük taze yumurtayı sıcak sıcak tüketirdik. Yemek artıklarının çöpe dökülmediği, ekmek kırıklarının fosseptiklere kaçmasının günah sayıldığı dönemlerdi. Bu temizliği tavuklar üstlenirdi. Şayet evde kesilecek tavuk yok da pazardan almak gerekirse iki üç gün kendi bahçemizde yemlerdik. Geldiği köyde hayvan dışkısı yemişse “bağırsakları temizlensin” diye.
Tavuklarımızı kuluçkaya yatırıp kendimiz üretirdik. Anasının ardında gezinen sarı, sevimli civcivler ve bunları kedilerden korumak çocukluk günlerinin renkli anılarıdır. Kesilen tavuğun karnından çıkan henüz kabuklanmakta olanlarından nohut büyüklüğünde sarıları oluşmuş onlarca yumurta da… Günlük taze yumurtayı sıcak sıcak tüketirdik. Yemek artıklarının çöpe dökülmediği, ekmek kırıklarının fosseptiklere kaçmasının günah sayıldığı dönemlerdi. Bu temizliği tavuklar üstlenirdi. Şayet evde kesilecek tavuk yok da pazardan almak gerekirse iki üç gün kendi bahçemizde yemlerdik. Geldiği köyde hayvan dışkısı yemişse “bağırsakları temizlensin” diye.
Bahçeleri ve kümesleri olmayanlar pazar yerlerinden satın aldıkları
tavukları keserlerdi. Büyük illerde tavuk pazarları veya tavukçu dükkânları
olurdu. Önleri kafesli raflarda yüzlerce tavuktan bir tanesini seçerdiniz.
Dükkânın perde ile bölümlü arka kısmında hemen kesilir, sıcak su ile yolunup teslim
edilirdi. Bursa’da Balık Pazarının aralığındaki tavukçu dükkânları yakın zamana
kadar mevcudiyetlerini korudular.
Köylü hanları olurdu. Köylerden at arabaları veya binek hayvanları ile
kasaba veya kente gelen köylüler hayvanlarını bu hanlarda bırakır günlük
işlerini görmek için çarşı ve resmi dairelere dağılırlardı. Han avlusunda her
zaman at ve eşek dışkıları bulunur, bunlar arasında onlarca tavuk eşelenirdi.
Bursa’da, Tahtakale, Cumhuriyet Caddesi ve Yeniyol üzerindeki bu hanlardan hiç
kalmadı. Sadece, asalak yaşayanlar için kullanılan bir deyim kaldı o günlerden;
“Hancı tavuğu gibi yolcu b.ku ile geçiniyor.”
1956 yılı idi. Kutsi Beğdeş isimli (Dünya güzelimiz Günseli Başar’la
evlenmişti) bir iş adamının büyüklerimle olan sohbetinden bir bölüm hatırlıyorum.
Avrupa’da tavuk kombinaları gördüğünü Bursa’da bunu hayata geçirmek istediğini,
her gün kuluçka makinelerinden 1000 civciv çıkarıp bir süre sonra her gün
kesime 1000 tavuk sokacağını anlatıyordu. Her gün paketlenmiş 1000 tavuğun
İstanbul'a rahatlıkla sevk edilebileceğini, sakatat ve atıkların öğütülerek
tavuk yemine karıştırma olanaklarından bahis ediyordu. Tek sorununu bir süre
için her gün 1000 taze yumurta temin edememekdi. O projesi sırf bu nedenle
gerçekleşemedi o yıllar Bursa'sında bile.
Beyaz et sektörünün yıllık cirosu 5 milyar dolar.75 ülkeye ihracat
yapılıyor.
15 bin kayıtlı kümes var. 2.4 milyon kişi bu sektörden geçimini
sağlıyor.
2 milyar 220 milyon ton piliç eti, 54 bin ton hindi eti olmak üzere 2,4
milyon ton beyaz et üretimi yapılmış.
18 milyar 97 milyon 605 bin yumurta üretilmiş.
Bir başka açıdan ise; bırakınız marketleri köy bakkallarına bile soğuk
zincirle ulaştırılmış paketlenmiş tavuk ürünlerine. Toprakta eşelenme şansına
hiç sahip olamamış, annesi makine, yediklerinden kaynaklanan, eti balık kokulu,
hormonlu olma olasılığı da bulunan tavuklara bakıyorum. Uzun bacaklı, biraz geç
pişen, doğal tadı hâlâ damağımdaki çocuklumun tavuğunu özlüyorum.
Ama yok, o da yoklar ve hiç olmayacaklar arasında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder