30 Mart 2018 Cuma

LEĞEN İBRİK


                 

        
Plâstiğin acımasız rekabetine yenik düşüp yok olmadan evvel onlar da vardı günlük yaşamımızda. Kız çeyizinden misafir yatak odalarına, saraylara değin. Tenekeden, pirinçten, bakırdan, gümüşten hatta altından…  Basit veya savatlıları, işlemelileri olurdu. Zengin konaklarına ve saraylara sunulan tombak veya mücevher kakmalı tiplerine kadar...  Gerçek bir sanat eseri olarak içindeki iki ayrı sıvıyı tek tek veya birlikte dökebilen çeşitlerine kadar…      
Mutfaklar için ayrı, el yıkama için ayrı, abdest için farklı ibrik çeşitleri olurdu. Konaklarda İbrikdarların, saraylarda İbrikçibaşının bulunduğunu, Bektaşi tekkelerinde İbrikdarın bir rütbe olduğunu okuyoruz. 
Selçuklular zamanında bir sanat dalı olarak gelişip Osmanlı’ları da aşarak çocukluğuma kadar ulaştılar. Şimdi yalnızca antikacı vitrinlerinde, koleksiyoncularda veya eski evlerin tavan aralarında unutulmuş bir obje oldular. 
Evlerde akarsu yoktu. Misafir yatak odalarına, el yüz yıkamak ve özellikle ab dest almak için, leğen ibrik bırakılırdı. Üzerlerine de bir peşkir; evin gelininin çeyizinden özenle seçilmiş, göz nuru, kılaptan işlemeli. Genelde kapı yanına konulurlardı. Misafirin ibadet mahremiyetine girmemek ve ona kıbleyi sorma ihtiyacını bırakmamak için odanın kıble duvarına bir levha asılırdı.
“İşte leğen, işte ibrik, işte peşkir iptedir.
Al abestin, kıl namazın kıble şol caniptedir.” 
İftar ve düğün yemeklerinin ardından sıra sıra leğen ibrikler gelirdi sofraların yanına. En yaşlıdan başlanarak misafirlerin ellerine su dökülür, peşkir tutulurdu. Sabun kalıbını avuç içi ile değil, parmakların üstünde sunmak bir görgü ve nezaket kuralı idi.     Sabunlu, kirli suyun görüntüsünü kapatmak için süzgeçli kapakları olurdu bu leğenlerin.  Bu işlem evin gençleri ve yeni yetişen çocukları için bir görevdi. Namaz vakti geldiğinde bu defa ab dest almak için tekrarlanırdı bu seremoni.
Evin gelini için ise sabah namazından evvel, kışları su ılıtarak, kayınpeder ve kayınvalideye ibrik servisi yapmak bir vecibe ve hürmet vesilesi sayılırdı. 
Dükkânların tenekeden basit ibrikleri olurdu. Çırakların ilk işi sabahları bu ibriği doldurup dükkân içini sulayıp süpürmekti. Yaz günleri kapı önlerini günde birkaç kez sulamak ve patronlara kapı önlerinde ab dest suyu dökmek de onların görevi idi. İbrik doldurmak bahanesi ile sokak çeşmesine kadar bir kaç kez kaçamak yapmak da işin zevkli yanı.
Topkapı sarayının Mukaddes Emanetler Dairesinde peygamberimizin kullandığı iddia edilen leğen ve ibrik vardır. Peygamberin hayatını anlatan Muhammedi'ye denilen eski yazılı kitaplarda bu leğen ibriğin el yapması resimleri olurdu.  Altlarında leğen-i şerif,   ibrik-i şerif ibareleri yazılı.
Hz. Muhammed’in kullandığı eşyalar şerefli manasında şerif tamlaması ile anılır. Sofu yanındaki Bektaşi Babasına duyurmak gayreti ile i yamağına seslenmiş.
- Şu leğeni şerifi getir. İbrik-i şeriften su dök de ab dest alıp namazı edâ edeyim.   Sonra      da Bektaşi’ye dönüp;
- Size de ab dest suyu döksünler...
- Ben özürlüyüm, namaz kılamıyorum. Makatı şerifimde bir yara var da!
- Haşa... Hiç makat şerif olur mu?
- Neden olmasın? Demiş Bektaşi.
- Tenekeci Ağop’un yaptığı ibrik şerif olur da Allah’ın yarattığı beden şerif olmaz mı?
          


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...