Plâstiğin acımasız rekabetine yenik düşüp yok olmadan
evvel onlar da vardı günlük yaşamımızda. Kız çeyizinden misafir yatak
odalarına, saraylara değin. Tenekeden, pirinçten, bakırdan, gümüşten hatta
altından… Basit veya savatlıları,
işlemelileri olurdu. Zengin konaklarına ve saraylara sunulan tombak veya
mücevher kakmalı tiplerine kadar...
Gerçek bir sanat eseri olarak içindeki iki ayrı sıvıyı tek tek veya
birlikte dökebilen çeşitlerine kadar…
Mutfaklar için ayrı, el yıkama için ayrı, abdest için
farklı ibrik çeşitleri olurdu. Konaklarda İbrikdarların, saraylarda
İbrikçibaşının bulunduğunu, Bektaşi tekkelerinde İbrikdarın bir rütbe olduğunu
okuyoruz.
Selçuklular zamanında bir sanat dalı olarak gelişip
Osmanlı’ları da aşarak çocukluğuma kadar ulaştılar. Şimdi yalnızca antikacı
vitrinlerinde, koleksiyoncularda veya eski evlerin tavan aralarında unutulmuş
bir obje oldular.
Evlerde akarsu yoktu. Misafir yatak odalarına, el yüz
yıkamak ve özellikle ab dest almak için, leğen ibrik bırakılırdı. Üzerlerine de
bir peşkir; evin gelininin çeyizinden özenle seçilmiş, göz nuru, kılaptan
işlemeli. Genelde kapı yanına konulurlardı. Misafirin ibadet mahremiyetine
girmemek ve ona kıbleyi sorma ihtiyacını bırakmamak için odanın kıble duvarına
bir levha asılırdı.
“İşte leğen,
işte ibrik, işte peşkir iptedir.
Al abestin,
kıl namazın kıble şol caniptedir.”
İftar ve düğün yemeklerinin ardından sıra sıra leğen
ibrikler gelirdi sofraların yanına. En yaşlıdan başlanarak misafirlerin
ellerine su dökülür, peşkir tutulurdu. Sabun kalıbını avuç içi ile değil,
parmakların üstünde sunmak bir görgü ve nezaket kuralı idi. Sabunlu, kirli suyun görüntüsünü kapatmak
için süzgeçli kapakları olurdu bu leğenlerin.
Bu işlem evin gençleri ve yeni yetişen çocukları için bir görevdi. Namaz
vakti geldiğinde bu defa ab dest almak için tekrarlanırdı bu seremoni.
Evin gelini için ise sabah namazından evvel, kışları
su ılıtarak, kayınpeder ve kayınvalideye ibrik servisi yapmak bir vecibe ve hürmet
vesilesi sayılırdı.
Dükkânların tenekeden basit ibrikleri olurdu.
Çırakların ilk işi sabahları bu ibriği doldurup dükkân içini sulayıp
süpürmekti. Yaz günleri kapı önlerini günde birkaç kez sulamak ve patronlara
kapı önlerinde ab dest suyu dökmek de onların görevi idi. İbrik doldurmak
bahanesi ile sokak çeşmesine kadar bir kaç kez kaçamak yapmak da işin zevkli
yanı.
Topkapı sarayının Mukaddes Emanetler Dairesinde
peygamberimizin kullandığı iddia edilen leğen ve ibrik vardır. Peygamberin
hayatını anlatan Muhammedi'ye denilen
eski yazılı kitaplarda bu leğen ibriğin el yapması resimleri olurdu. Altlarında leğen-i şerif, ibrik-i şerif
ibareleri yazılı.
Hz. Muhammed’in kullandığı eşyalar şerefli manasında şerif tamlaması ile anılır. Sofu
yanındaki Bektaşi Babasına duyurmak gayreti ile i yamağına seslenmiş.
- Şu leğeni şerifi getir. İbrik-i şeriften su dök de
ab dest alıp namazı edâ edeyim. Sonra da Bektaşi’ye dönüp;
- Size de ab dest suyu döksünler...
- Ben özürlüyüm, namaz kılamıyorum. Makatı
şerifimde bir yara var da!
- Haşa... Hiç makat şerif olur mu?
- Neden olmasın? Demiş Bektaşi.
- Tenekeci Ağop’un yaptığı ibrik şerif olur da
Allah’ın yarattığı beden şerif olmaz mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder