Üstteki kartpostaldaki eski yazılı metin; “BURSA ŞEHRİ
SET BAŞINDA SARAY CADDESİNDE VAKİ SİNGER DİKİŞ MAKİNALARI MAĞAZASI”. Posta
damgası net okunamıyor, tarihi görmek mümkün değil. Bu köşe muhtemelen
İpekçilik Caddesinin başlangıç noktasıdır. Bugün Setbaşı’nda Saray Caddesi yok.
Eski vali konağı bu cadde üzerinde olduğundan 1884 yılında İpekçilik Enstitüsü’nün
yapılışından sonra bir tarihte caddenin adı değişmiş olmalı. Fotoğraf o ve daha
eski yıllardan olmalı.
Çocukluğumda makine denilince üç şey gelirdi akla:
Kamyon, gaz lambasının fitilini döndüren dişli ve Singer dikiş makinesi. Kamyon
ve dikiş makinesine herkes sahip olamazdı ama lambasız ev ve makinesi tamire
gitmemiş ev de olmazdı. Başka marka mı yoktu, vardı da bizler mi bilmezdik? Sonraları “her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinası”
ifadeli reklamları ve başka markaları gördük.
Orta halli ve üzerindeki sınıfın gelinlik kızlarına
dikiş makinesi alınırdı mutlaka. Önceleri çeyizini hazırlamaya sonra bütün ev
halkının, kendisinin ve çocukların üzerlerini dikmeye. O kadar çok şey
dikilirdi ki; perdeler, çarşaflar, erkeklerin gömlek pijama, donları,
kadınların sutyen dâhil iç çamaşırları, gecelik, sabahlık, elbise ve çocuklara
ait her şey. Hazır bir şey bulunmazdı, olsa da alınmazdı ki... Makinesi olan
konu komşuya bile yetişir, kasnak işi nakış yapar, ailenin ekonomik sıkıntılı
dönemlerinde makine para kazandırır, kurtarıcı olurdu.
Birçok şehir ve
kasabalarda elektrik gündüz saat 13’de bir saat kadar haberler için olan dışında
(o zaman adı Ajans’dı) akşam ezanı ile verilir, gece yarısı söner, sık sık da kesilirdi. Birçok evde elektrik
zaten yoktu. Köylerde mi? Beni güldürmeyin.
Bir dönem unutulan ama 1975’lerde ve sonrasındaki elektrik
kesintilerinde yeniden birlikte olduğumuz, vefakâr dost; karanlık gecelerin kurtarıcısı Gaz
Lambaları’mızdı
En küçük boylarına idare lambası denilir. Daha çok
gece lambası olarak kullanılır ve çok az bir sarfiyat ile sabaha kadar,
söndürmeden yakılırlar... Beş numara diye anılan büyükleri ise çift fitilli ve
süslü olurlar. Şişesinin üzerine takılan
renkli camdan karpuzları ile her evin değişmez süsüdür ve ancak misafire
yakılırlardı.
Evvelki dönemlerin el işi üzeri somaki mermerli konsolların
vazgeçilmezi ve mutlaka çift bu aksesuar önüne konuldukları kristal duvar aynalarına
akisleri ile dört tane gibi görünürlerdi. Sonra bir dönem geldi bu nadide
konsollar yerlerini formika salon büfeleri ile değiştirdiler. Lambalar mı ya antikacı
vitrinlerini ya da yeni model salon büfelerini süslüyor; yüz yıl evvelinden
esintiler taşıyarak…
Lambalar rüzgârda söner. Bu yüzden dışarıda gemici feneri
kullanılır. Üstüne kıvrılabilen sapından
tutarsınız, yürürken eliniz sallandıkça, yere vuran ışık huzmesi bir ileri bir
geri hareket eder. Ayaklarınızın koyu
siyah gölgesi yan tarafınızda birbirinin üzerine çakışır, makas yaparlar...
Lamba ve gemici feneri hâlâ var ve kullanılıyor da ama Butan gazın gelişi ile beraber.Pompalı Lüks Lambası yok oldu.
En
popüler markası Optimus’ du. Bir çay bardağı kadar tüpünün uzun, ince kanülünü
özel deliğinden sokup küçük yanma kabına bir tatlı kaşığı kadar renkli ispirto
döktüğümüz, tutuşturarak amyant gömlek
fitilini ısıttığımız sonra haznesindeki küçük pompaya defalarca basarak
pulvalize ettiğimiz gaz yağının yanışı ile parlak ışık veren cihaz... Haznedeki
basınç azalınca matlaşan ışığı takviye için sık sık pompalamak gerekirdi. Tavana asılanları bir yana büyük mekânlar
için, ayaklı, direkli modelleri de vardı.
Bir şey daha vardı; her bakkal dükkânında da gaz yağı satışı…
Yarıdan kesilmiş, üstü açık bir varilin içinden; boş şişesini getirenlere,
çeyrek, yarım, bir litrelik ölçeklerle doldurularak satışa sunulan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder