16 Mart 2018 Cuma

DÖNME DOLAP



Kaç yaşınızda olursanız olun dönme dolaba binmeyeniniz yoktur. Bugün, ebatları ile Avrupa şehirlerinin büyüklük yarışındaki,  lunaparklarda eğlence dünyasına girmeden önce, sanayinin hizmetinde olan başarılı yapım...  Belki de tekerleğin icadından sonra yapılan ilk makine.  Tarihin eski dönemlerinden beri ya metrelerce yarıçaplı tahta bir çemberin etrafına dizili küçük tahta dolapçıklara yüksekten akan suyun verdiği hareketle değirmen taşlarını döndürmekte, makineleri çalıştırmakta ya da sistemi tersine işleterek büyükbaş hayvan yardımı ile döndürülen dolaplar dizisinin derin kuyulardan aldığı suları baş aşağı geliş pozisyonunda yalağa boşaltarak, bostan kuyularından su çekmek veya daha aşağı seviyelerdeki suya irtifa kazandırmak için kullanıldı. Bizim çocukluğumuzda, panayırları gezen seyyar dönme dolaplar nerede ise hâlâ bu ilk dönem teknolojisinin özelliklerini taşırlardı.
Bursa'da 1955 yılında Reşat Oyal kültür Parkı açılıp burada Luna Park oluşuncaya değin Pınar Başı  bayram yerinde bu basit dönme dolaplar hep vardı. Luna Parkın açılışından sonra bile bir süre korudular mevcudiyetlerini.  Kültür-parkın tesisinden önceki yıllarda ise  Çekirge Murat Hüdavendigar Camii bahçesinde daha sonra da Kükürtlü Kaplıcaları bahçesinde Bursa Sergisi açıldığını anımsıyorum,  ama buralarda değil dönme dolap  başka  oyun araçlarına bile alan yoktu...
Konu buraya gelince, lise sıralarında edebiyat öğretmenimin verdiği ödev gereği okuduğum;  Prof. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun bir tiyatro oyununu anımsadım.  Baltacıoğlu Pedagoji ve Felsefe hocasıdır. İçlerinde Kuran Çevirisi,  Büyük Tefsir, Allah Nedir? gibi dinî yayınların da bulunduğu birçok eser bırakmıştır.
Baltacıoğlu’nun  “Dolap Beygiri” isimli bu yapıtında: Hatırladığım kadarıyla;  Afrika’da bir kabilenin kutsal topraklarında yakalanan üç esir, kabile reisinin karşısına çıkarılırlar. Siyahi kral öldürülmelerini irade eder. Esirlerden birisi doktordur. Ateşler içinde baygın yatmakta olan reisin eşini muayene izni ister ve sıtma teşhisi koyar. Cebindeki Kinini içirince kraliçe kendine gelir. Büyücünün günlerdir başaramadığı bu mucize sayesinde hayatı bağışlanır. İkinci kişi elindeki tüfeği ateşleyerek uçan bir kuşu yere indirir. Elindeki sihirli sopayı krala hediye karşılığı hayatını kurtarır.
Ve bunlar üçüncü kişinin kendilerinden çok önemli birisi, bir ilim adamı, Felsefe Profesörü, olduğunu, hayatının bağışlanmasını isterler kraldan. Eserin sonraki sayfaları; Felsefe profesörü bir yandan diğer iki arkadaşı bir yandan krala felsefe ilminin ne olduğunu anlatma çabalarını, daha doğrusu anlatamama aczini çok güzel işler. Sonunda kabile reisi bir işe yaraması şartı ile onun da hayatını bağışlar.  Yapabileceği tek iş olarak da beygiri ölmüş su dolabını çevirmesi görevi ile yaşamına izin verilir. Nefis bir oto-kritik idi.
1950’li yıllarda bile Kükürtlü kaplıcasının derinde olan suyunu böyle bir dolap marifeti ve hayvan gücü ile hamama çıkarırlardı. Su kesildiğinde hamamdaki kadınların; “eşek gene durdu, şuna dah deyin” avazı ile bağırdıklarını naklederlerdi.
İşte zavallı dolap beygiri bir ömrü bu çarkı çeviren okun çizdiği çemberde geçirir de, monoton hayattan huysuzlaşmasın diye bağlı gözleri ile kendisini düz yolda yürüyor sanır. 
Zaten dolap kelimesi dol ve ab (su) dan  üretilmiştir. Ve Genelde döndürme fiil ile birlikte kullanılmıştır.
Eskiden konaklarda selâmlık bölümüne haremden servis yapmak için böyle dolaplar varmış.  Servis yapan kadının eli erkek tarafından görünmesin diye, duvara açılmış bir delikteki dolap kendi mihveri etrafında yarım tur dönerek haremde konulmuş tabakları selâmlığa aktarırmış. Eski Bursa konaklarında ve Mudanya’da Tahir Paşa Konağında örneğini görebilirsiniz.   Bundan galat hâlâ daha görünüşü ile sonucu farklı işler yapanlara “dolap çeviren” deyimi buradan gelir.
İllüzyonistler de bir takım araçlarının imalinde bundan esinlenmiş olsa gerek.
Harem dolabından, tel dolabına, buzdolabından, dümen dolabına uzanan yolda bir şeyleri “dolaba koyduk” bir şeyleri  “dolaba kaldırdık.” dolapçıların saygın olduğu coğrafyamızda!
Dönme dolabın en yaygın kullanıldığı saha değirmenleri çalıştırmasıydı.
                                     


Köylerde veya üç beş köyün rahat ulaşabildiği bir alanda un değirmenleri olurdu. Tabii dağlardan yönlendirilmiş bir akarsu kolunun dolabı çevirecek debi ve yüksekliğe sahip bir arazi kesimi varsa.  Orada bir değirmen kurulur, hasat sonrası at, eşeksırtında arabalarla, traktör römorkları ile buğdayını (Karadeniz yöresinde mısırını) getirmiş üreticiler sıraya girerlerdi.  Dönme dolabın gıcırdayarak hareket ilettiği bir metre çapında iki değirmen taşı arasına akıtılan mahsul ezilerek un haline gelir, sahibinin çuvalına doldurulurdu.  Değirmenlerde para geçmezdi. Elde edilen unun belirli bir oranı değirmenciye “hak” olarak verilir. O da bunu sonradan paraya çevirirdi. “Hak değirmende olur!”  Sonbahar gelip yeni mahsul bitince değirmen ambarlanmış buğdayların öğütülesinde kullanılırdı. Kışın ise tümüyle uykuya dalardı. Yine kış geldi, kışlığını yapamadan geçiyor bile. Ama günler de geçiyor ve değirmen dönüyor... “Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın.”   Bu Haldun Taner’in 1958’lerde Bursa AVP Devlet Tiyatrosunda izlediğim bir tiyatro oyunu idi. Başrol aktristi Tijen Par’ı ise hiç unutmuyorum.  Sanatçılığı dışında alımlı güzelliği ile gençlik yılları belleğinde derin iz bırakmış… Ve değirmen hep döner, dönmekle kalmaz, edebiyatımızda da, türküleriyle, şarkılarla, şiirlerle geniş bir alanı işgal eder.   Halk şairi Vehbi Çizmeci’nin bir beytinde olduğu gibi;
“Kahpe de Felek değirmenin döndü mü? /Döne, döne nöbet bize geldi mi?/ Ben yaparım, sen yıkarsın bendimi.”
Felek, âlem demek.  Eflâk âlemler.  Halk edebiyatı biraz Yaradan'a isyan, biraz kurulu düzeni taşlama için felek kelimesine sığınmış. Âlem’i kahpe yapıp kaderi de aynı anlamın içine sokuvermiş.  Biraz da kaderden şikâyet için “kahpe felek” demiş çıkmış. Namık Kemal’den de bir nazire;
“ Felek bütün cefasın toplasın, gelsin,/ Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”
İşleri ters gidenler, “feleğin sillesini yer.” Başarısızlar veya devamlı felâkete uğrayanlar “felek kırdı kanadımı, kolumu.” diye serzenişte bulunur.  Ummadığı olaylarla karşılaşanlar “Feleğini şaşırır.” “Feleğin çemberini kıranlar” da yönünü ve yolunu değiştirir. Moda deyimle “köşeyi döner.” Âlemlerin devamlı dönüşünden esinlenerek olmalı bir merkez etrafında dönen bütün apareylere “Çarkı felek” deyivermişler.  Ruletin ağababası olan bu çarkıfeleklerle benim çocukluğumda panayırlarda kumar ya da bu günün deyimi ile talih oyunları oynatırlardı.  Şimdi TV’lerde cızırdayarak dönen diskin daha küçüğü ve cahil halkın katılımı için rakam yerine renk renk boyanmış yay dilimlerine,  rengine göre para basan kazanır veya kayıp ederdi.  Tabii daha çok kayıp ederdi.  “Hacı baba kazanırdı hep!” Çığırtkan devamlı bağırırdı “Haddeyyy Hasan almaz,  basan alır...”
Hemen bitişiğinde de kasnakçılar olurdu.  Yere biraz meyilli kurulmuş tahta bir platform üzerine dizili sigara kutularına uzaktan atılan bir simit büyüklüğündeki tahta kasnaklarla sigara paketi avlamak esasına kurulu bu düzenin başında mutlaka dudakları abartılı boyalı o günler için seksi kıyafetli hanımlar dururdu. İnce bir değnek yardımı ile topladıkları kasnakları kısa kollu elbiselerinin açık bıraktığı tombul kollarına dizerler, kasnağı almak için her eğildiklerinde, kısa eteklerinden kalın bacaklarına frikik vererek müşteri toplarlardı!
Felek bir yana çark; dönmek, dönen anlamında. Mevleviler sağ ayak başparmağını merkez edip sol ayakla “Çarh” ederler.  Hem kendi etrafında, hem belli bir yörüngede ve hem de “Sema”nın bir döneminde Pir’in etrafında dönerek bir manada âlemlerin dönüşünü temsil ederler.
Her iki tarafın da kabahatli bulunduğunu belirtmek için “hata iğde de ver çarkta da” deyimi kullanılır.   
Dolap faslını Yunus ile bitirelim;
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim.
Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim var inilerim.”




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...