VE KIŞ KIŞLIĞINI YAPARDI
Deniz
modası başlamamıştı, sahillerde yapılaşma da.
Çok sınırlı bir kesimin Mudanya ve Burgaz köyünde yazlık evleri, kürekli
sandalları, varlıklı kesimin gençlerinde
az sayıda kıçtan takma motorlu sandalları, vardı. Moda Taksi’den Mudanya ve Uludağ otobüsleri
de kalkardı. Pazar günleri kır gezisine
aileler (piknik deyimi daha girmemişti terminolojimize) veya yüzmeye giden
gençler dışında yaz Uludağ’da geçerdi. Dağdaki Beden Terbiyesinin Kayak Evi
dışında tek tesis Büyük Oteldi. Beceren;
lokantası ve tahta barakaları ile profesyonel konaklamanın ilk öncüsüdür.
Fatma Hanım ve Mehmet Beyin tek kişilik orkestra gibi her hizmete yetiştiği o
günleri çocukları bile bilmezler. Çadırlar, portatif barakalarla kurulan
Arıcılar Kampı, Kılıbıklar Kampı, Öğretmenler Kampı, Kızılay Kampı ve münferit
yerleşimlerde babalar sabah şehre iner akşam çıkardı erzak torbalardı ile
birlikte.
Ve
bu yükü yıllar boyu Karcı‘nın Austin otobüsü ve Esat’ın şasisi uzatılmış jeep’i
taşıdı. Bütün angaryaları da bilâ bedel, kadirşinas Moda Yazıhanesi. Gündüzleri
guruplar halinde, Zirve’ye, Aras’a, Göller’e Bakacak’a, Dombay çukuruna,
yürüyüşler düzenlenir, gözü yiyenler Softaboğan’da dondurucu suya girer, belki
de günbatımının yeryüzünün en güzellerinden olduğu Belvü’de gurup seyredilir,
otobüsten inecek eşyalı babalar karşılanır, gece de gündüz ki yürüyüş esnasında
toplanmış kuru dallarla kamp ateşi yakılır, şarkılı türkülü eğlenceler olurdu.
Sönen ateşin küllerine de yumurta ve patates gömülürdü.
Kirazlıyayla
Sanatoryumunun sundurmalı teraslarında battaniyelerine sarılı hastalar
güneşlenirdi. Valiliğin de taştan bir kulübesinin olduğu bu bölgede Fahri’nin
iki katlı ahşap oteli Bursa ve İstanbullu müdavimlerin kaldığı sıcak bir aile
yuvası idi. Dağda kolluk kuvveti yoktu ama asayiş vardı. Açık çadırlar, kapısı
tel ile bağlı barakalardan hırsızlık olduğunu hiç hatırlamam, yabancılar hemen
seçilir, sarhoşluk veya serkeşlikle huzuru bozmaya yeltenenler, kampçılar veya
buradan geçimini sağlayan kişilerce uygun şekilde (!) cezalandırılır, bir daha
tekerrüre cesaret edemezdi.
Kışın kayakçılar otobüslerle ulaştıkları dağdan
tepelere skileri ile tırmanır, dönüşte de Bursa’ya kadar kayarak inerlerdi. O
zamanlar Kış kışlığını yapar, daha fazla kar yağar, daha uzun süre kalırdı.
Geceleri kadınlı erkekli guruplar Namazgâh, Maksem, ipekçilik yokuşlarından
merdivenle kayarlardı. Böyle zamanlarda
caddelerde atlı kızakları ve kuş göçü mevsiminde, kentin en ışıklı kesimi
heykel önünde bıldırcın yağmurlarını anımsarım
Dilerseniz
sizlerle Çekirge’ye kadar bir yürüyüş yapalım.
Tophane yamaçlarından sonra ortası bulvar, ağaçlıklı Altıparmak Caddesi;
Turig Otel, Haşim İşcan İlkokulu, karşı sırada bahçe içindeki şirin köşkte
hizmet veren Özel İnal- Ertekin ilkokulu, Bursa mimari tarzlı birkaç büyük bina,
bir tütün deposu dışında iki katlı, dar cepheli Yahudi evleri ile dolu idi. Sanırım bir ilâ iki apartman da vardı. Tabii
sadece üç katlı idiler. Stadyum karşısında; beyaz boyalı, ahşap Yağcı Cemal Bey’in konağında hizmet
veren Sigorta Hastanesi. Sonra,
Çelikpalas’a kadar atkestanelerinin üzerini kapattığı ağaçlıklı yol kıvrımlarla
Çekrige’ye kadar varırdı. Sağda şimdi
Kültürpark’ın bulunduğu yerde bahçelikler, solda kayalık dik yamaçlardan sonra,
Beşikçiler’de Banka Evleri yapılıyordu. Bu binalar bazı bankaların her yüz
liralık tasarrufa verdikleri bir numara ile ikramiye olarak çekilişe sokulurdu.
Tepede bahçe içeresinde Vali Konağı, biraz sonra Atatürk Köşkü, Çelikpalas
Oteli, karşısında bir kaç ev, Yeni Kaplıca, Kara Mustafa hamamları, Kükürtlü Kaplıcaları, Orman Okulu, karşısında
iki üç ev, Süleyman Çelebi türbesi, Çekirge karakolu, karşısında üç beş ev
daha. Bir kaç bahçeli köşk ve Süleyman
Çelebi Türbesi yanında iki apartman. Yol boyundaki bütün yapılaşma bu kadardı.
Süleyman Çelebi Türbesi Eski Eserler Kurumunca yeniden yaptırılmış, meydana
çıkarılmıştı. Karagöz ve Hacivat mezarlarının karşısında olduğunu bilirdik o
kadar. Bağlar, bahçeler, fundalıklar ile
Bursa Ovası asfaltın kuzeyinden başlar, karşı dağlara kadar devam ederdi.
Belirli aralıklarla geçen Belediye Otobüsleri ve birkaç özel arabanın gürültüsü
dışında duyduklarınız; bülbül şakımaları, faytonların çıngırak ve nal sesleri
ve Yeni Kaplıcadaki gelin hamamına yürüyerek, giden genç kızlar ve hanımlar
guruplarının darbuka ve türkü nağmeleridir. Çekirge; karakolun üst
yamaçlarındaki Gürcü Mahallesi ile Askeri Hastane ve karışındaki banyolu
otellerle sınırlı bir banliyö durumunda. Sonrası Uludağ yamaçlarına, batıya,
kuzeye uzanan dutluklar, bahçelikler, yeşillikler, yeşillikler... Kaplıcalar,
çok sayıda banyolu otel, sıcak sulu konaklar ve evler.
Özellikle
yaz ayları bir başka olurdu. Romalılar döneminden beri şifa veren büyük havuzlu
hamamlar, kimi konak, kimi otel olarak yapılmış, hepsi banyolu otel olan
onlarca ahşap, oymalı bina. Yine onlarca, özel banyolu, küçük aile otelleri,
bir han kapısından girilircesine tek katlı binanın ardında yükselen yeni
Gönlüferah Oteli, Adapalas. Sarp yamacın üzerinden, yaşlı çınarların gölgesinde
ova, günbatımı ve gurubun renklerini yansıtan Nilüfer Deresi peyzajı ile
Hüsnügüzel ve Selvinaz bahçeleri ve hamamları, banyoculara pansiyon veren
yüzlerce ev ve ahşap binası ile Askeri Hastane. Bu kadar yabancıya hizmet veren
her türden esnaf dükkânı ve yakın köylerden, bahçelerden taze sebze, meyve, süt
getirip satan köylüler.
Başkaca
bir yol olmadığından İzmir ve Mudanya yönüne giden bütün araçlar Çekirge’den
geçerdi. Öğlen saatlerinde Mudanya vapurundan gelen otobüs ve kaptıkaçtılar,
isterepenteli (ek rahatsız oturma düzineli) dolmuşlar, taksiler Armutlu
meydanına yanaşır, arabaların çevresini pansiyon temin eden, bavul taşıyan
çocuk kalabalığı ve gürültüsü sarardı. Bu kadar yatağa rağmen yer bulamayıp
dönenler olurdu. Güneşin batması ile beraber art arda onlarca fayton çıngıraklı
nal sesleri ile Bursa’dan aldıkları müşterileri meydandan bir tur attırıp geri
götürürlerdi. Hüdâvendigâr Camii’nin bahçesinde Bursa Sergisi kurulurdu.
Muhittin
Baha beyin (Pars) Havuzlu Park’ı yalnız Bursa’nın değil ülkenin tek tesisi idi
o zamanlar. Bir büyük, bir küçük, bir derin atlama havuzunun bir yanını sıra
sıra soyunma kabinleri kaplar, karşı yönde kat kat teraslarla yükselen büyük
arazide çay bahçesinin demir, yuvarlak masa ve sandalyelerinde oturacak yer
bulunmazdı. İkindi vaktinden sonra, banyocularla nüfusu dörde beşe katlanmış
bütün Çekirge’liler ve fayton fayton, otobüs, otobüs Bursa’dan gelenler
yanlarında getirdikleri yiyecek çıkınlarını açar, yalnız çay bahçesini değil
ulu ağaçların gölgelediği, yapay gölün kenarındaki alana da yayılırlardı. Gölde
sandallar dolaşır, yandaki hayvanat bahçesinin tavşanları ile oynaşılır, semt
delikanlıları yabancı kızlardan iş çıkarırdı! Akşamları çay bahçesinin sahnesinde
ünlü sanatçılar program yapar, geceleri de yapay gölün ortasındaki Ada Gazinosu
geç saatlere kadar çalışırdı. Meydandan Acemler tren istasyonuna kadar olan
yolda tek bina Muhittin Baha Beyin Pembe Köşkü ve aşağılardaki un değirmeni.
Bağlar bahçeler arasından yankılanan musiki sesi ile uyuyan Çekirge’liler
sabahları da kuş seslerinin nakaratı ile uyanırlardı.
Kış
gelince gariplik ve sessizlik çökerdi Çekirge’ye. Kaplıcalar bohçalı kadınlara, otellerin özel
banyoları da evlenme cüzdanı ibraz etmek kaydı ile çiftlere kalırdı
Gün
oldu devran döndü ve Bursa kentten metropole dönüştü. Bu dönüş çok sancılı
olmadı ama her dönüşümde olduğu gibi bazı değerleri de beraberinde tarihin
derinliklerine gömdü. Çok eski yıllardan
bu yana var olan koza çekme, ipek dokuma
ve emprime fabrikaları, boyahaneler,
havlu tezgâhları mahalle aralarına dağılmıştı ve birçoğu ev ekonomisi düzeyinde
idiler. 1950’lerden sonra bu tezgâhlar motorize olmaya başlamıştı. 1960’lardan
sonra ciddi sanayi kuruluşlarına dönüşmeye başladılar. Tercihlerin kara yoluna kayması neticesi at
arabası imal eden atölyeler kamyon şasileri üzerine otobüs karoseri imaline
başladılar. Bir çekiç bir el örsü
yardımı ile çarpık arabaları düzelten maharetli ustalar yetişti. 1957’den sonra
ülkenin girdiği ekonomik dar boğazla birlikte ithali zorlaşan oto parçalarını,
dayanıklı ev gereçlerini imal eden atak müteşebbisler çıktı. Tarım ürünlerinin
katma değerini artırıp dış satıma sunan kuruluşlar oluştu. Sanayi hamleleri iç
göçü tetikledi. İki otomobil fabrikasının
Bursa’da yapılanması bu göçü hızlandırdı. 1959’da santral garaj açıldı. Yeni
Yalova ve İzmir yolları yapıldı. Yerleşim alanlarını şehrin kuzeyine
yönlendiren bu oluşumlar ovaya doğru imarsız arsa pazarını ve plânsız
yapılaşmayı doğurdu. 1960’larda yapılan Organize Sanayi Bölgesi bu yapılaşmayı
batıya da taşıdı.
Altıparmak’ta Haşim İşcan ilkokulunda
öğrenime başlayan Eğitim Enstitüsü zamanla Üniversiteye dönüştü. Kente ek
nüfus, ekonomiye etkinlik katan bu
oluşum yaşantımıza genç neslin cıvıltısı ve renkli yaşamı ile birlikte ek
sorunlar da getirdi. Özellikle kampüsleşme oluşumuna kadar.
1980’li yıllarda terör nedeni ile
doğudan, ardından asimilasyon gerekçeli Bulgaristan’dan toplu göçler oldu.
Köylerden şehirlere akım arttı. Kontrol altına alınamayan imarsız ve çarpık
yapılaşma, genişleyen alanlarla merkez arasındaki ulaşım rasyonel
yönlendirilemeyince, eski kente yeni yollar açılamayınca ve sanayi
yoğunlaştıkça hava kirliliği, çevre kirliliği, ses kirliliği, ışık kirliliği
arttı. Baca gazlarının etkisi ile iklim
bile değişti.
Ve bu günkü milyonlar nüfuslu Bursa’ya geldik. Artan nüfusla birlikte şehirlerin yatay veya
düşey veya her iki yönde birden genişlemeleri kaçınılmaz bir olgudur. Ama gönül
isterdi ki; büyük şehrin nimetleri, küçük şehrin tarihini, kültürünü, doğasını,
peyzajını, birçok değerlerini toptan yok etmese idi. Hiç değilse eski şehrin
bir bölümünü yeni kuşaklara tarih mirası olarak intikal ettirebilse idik.
Ve genç kardeşlerim sizler bu güzellikleri sararmış
fotoğraflardan izlemek, yaşlı amcalardan masal dinlemek zorunda kalmasa idiniz.
SEVGLİ DOSTLARIM, SEVGİLİ BURSA SEVERLER,
ÜÇ GÜN ARKA ARKAYA ALTMIŞ KÜSÜR YIL EVVELİNİN BURSA’SINI DİLE GETİRDİM. BÖLÜMLER İN UZUN OLDUĞUNUN BİLİNCİNDEYİM. BUNA RAĞMEN YÜZLERCE, OKUMA, BEĞENİ, YORUM, KUTLAMA, PAYLAŞIMLAR VE BU KADARINI HAK ETMEYİ DÜŞÜNMEDİĞİM ÖVGÜLERİNİZİ ALDIM. HEPİNİZE AYR AYRI TEŞEKKÜRDEN ACZİMİ LÜTFEN TAKDİR EDİNİZ. SAĞ OLUNUZ, VAR OLUNUZ.
BENİM DÖNEMİME YETİŞMEMİŞ OLSALAR DA, DAHA GENÇ KUŞAKLARA KENDİ ESKİ BURSA’LARINI ANIMSATMIŞ OLMAYI UMUYOR VE BUNDANDA MUTLULUK DUYUYORUM.
BURSA ÖYLE BİR İLAHİ ESER Kİ; SÖYLEŞİLERE, YAZILARA, CİLTLERE SIĞMAYACAK GÜZELLİK, GENİŞLİK VE DERİNLİKTE...
EVET, ESKİ BURSA DEĞİL, HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL AMA BURSA GENE DE GÜZEL, ÇOK GÜZEL VE SEVİLMEYE, ÖVÜLMEYE LAYIK.
HİÇ AŞIKIN GÖZÜNDE MAŞUK YAŞLANIR MI? ESKİLERİN DEYİMİYLE , “CAM İ YIKILSA DA MİHRAP YERİNDE.”
SEVGİ, SAYGI VE SELAMLARIMI LÜTFEN KABUL EDİNİZ.
YAVUZ BUBİK
ÜÇ GÜN ARKA ARKAYA ALTMIŞ KÜSÜR YIL EVVELİNİN BURSA’SINI DİLE GETİRDİM. BÖLÜMLER İN UZUN OLDUĞUNUN BİLİNCİNDEYİM. BUNA RAĞMEN YÜZLERCE, OKUMA, BEĞENİ, YORUM, KUTLAMA, PAYLAŞIMLAR VE BU KADARINI HAK ETMEYİ DÜŞÜNMEDİĞİM ÖVGÜLERİNİZİ ALDIM. HEPİNİZE AYR AYRI TEŞEKKÜRDEN ACZİMİ LÜTFEN TAKDİR EDİNİZ. SAĞ OLUNUZ, VAR OLUNUZ.
BENİM DÖNEMİME YETİŞMEMİŞ OLSALAR DA, DAHA GENÇ KUŞAKLARA KENDİ ESKİ BURSA’LARINI ANIMSATMIŞ OLMAYI UMUYOR VE BUNDANDA MUTLULUK DUYUYORUM.
BURSA ÖYLE BİR İLAHİ ESER Kİ; SÖYLEŞİLERE, YAZILARA, CİLTLERE SIĞMAYACAK GÜZELLİK, GENİŞLİK VE DERİNLİKTE...
EVET, ESKİ BURSA DEĞİL, HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEĞİL AMA BURSA GENE DE GÜZEL, ÇOK GÜZEL VE SEVİLMEYE, ÖVÜLMEYE LAYIK.
HİÇ AŞIKIN GÖZÜNDE MAŞUK YAŞLANIR MI? ESKİLERİN DEYİMİYLE , “CAM İ YIKILSA DA MİHRAP YERİNDE.”
SEVGİ, SAYGI VE SELAMLARIMI LÜTFEN KABUL EDİNİZ.
YAVUZ BUBİK
Bursa sevdalısı bir şair şöyle
diyor:
Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
(…)
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
(…)
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap!..
Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
(…)
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
(…)
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap!..
Niyazi Akıncıoğlu 1916-1979
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder