9 Ocak 2019 Çarşamba

AB YOLUNDA KÜÇÜK MESELELER


              
              AB YOLUNDA KÜÇÜK MESELELER

 Son günlerde poşetlerin para ile satılmak istenmesi, beklenilenden büyük bir kamuoyu tepkisi çekti. Oysa Avrupa ülkelerinde bu uygulama yıllardır var.  Pet şişelerin marketlerce bir bedel karşılığı geri alınması uygulaması da...
Yıllardır AB yolunda oluğumuz söylentileri ile avutuluyoruz. Sanırım elli yıl evveldi.  Daha Avrupa birliği, ortak Pazar konuları bile gündemde yoktu. Rahmetli Çetin Altan’ın bir yazısını anımsıyorum. “Türkiye ne zaman Avrupalı olur?” Sorusuna verdiği cevaplardan bir kaçı hatırımda; diyordu ki “ne zaman evimize gelen tamirci günlük giysisini çıkarıp tulum giyerek işine başlarsa, ne zaman sürücüler yayalara yol verme alışkanlığını edinirse, ne zaman kahvaltı masasına konan zeytin kâsesinden bir gün evveline ait ekmek kırıntısı çıkmazsa, ilh…”
AB’ye uyum için Kopenhag kriterleri, uyum yasaları, insan hakkı ihlâlleri, zina, işkence; bunlar büyük meseleler. Bırakınız hükümetler çözsün. Ya da çözüyor gibi yapsınlar. Ya küçük meseleler? Avrupa toplumuna uyum sağlamamız için, yerel yönetimlerden sivil toplum örgütlerine, bireylere kadar hepimize görev yükleyen küçük meseleler...  
 İşte aklıma gelenler…
*Sürücüler, ışık olmasa bile, kaldırımdan ayağını attığı anda geçiş hakkının yaya da    olduğu bilincine varabilseler.
*Yayalar sadece yaya geçitlerinden geçmeyi öğrenebilseler.
*Dükkân sahipleri,  kaldırımları en azından yayalarla âdil paylaşma basîretine varabilseler.
*Esnaf yazar kasaların aksesuar değil satış fişi verdiği gerçeğini kabullenebilse.
*Seyyar satıcılar, yol, köprü, geçit gibi diledikleri yerleri, diledikleri araçlarla işgal etmese, sadece kendilerine gösterilen yerlerde satış yapsalar. 
*Kamyonlu satıcılar çatlak ses düzenleri ile kirlilik yaratmasa.
*Trafik polisleri bet sesleri ile yüksek desibel'den gün boyu bağırmasalar, ekip arabalarından.
Önlerinden kural ihlali yaparak geçen vasıtaları görebilseler.
*Lâik bir ülkede ramazan davulu gayri medeni saatlerde oruç tutan, tutmayan,  hasta, yaşlı, bebek, vardiyalı çalışan, yolcu, turist, gayri Müslim tüm nüfusu Valilik yetkisi ile taciz etmese. ( Bu kültürü iftar ile yatsı arası icra ederek yaşatmak pek ala mümkündür.)
*Sünnet, düğün, asker uğurlaması, maç galibi, (tavla galibi!)  gurupların otomobil, otobüs, kamyon konvoyları görevlilerin müsamahası ile korna çalamasalar, diledikleri saatlerde, diledikleri kadar.
*Semt pazarları dağıldığında oradan ekmek yiyen esnaf, atıklarını hiç değilse poşetler içeresinde bir kenara bırakma alışkanlığı kazanabilse.
*Balıkçılar balıklı ve pullu sularını caddelere salabilmese.
*Hafriyat kamyonları yasaya rağmen kasalarını, avret yeri örter gibi, bir parça yatak çarşafı ile örterek yasak savmasa, alay edercesine trafik polislerinin önünden geçemese. (hiç örtmeyenler daha dürüst!)
*Milyarlık motosiklet kullanıcıları, arkalarına aldıkları bayanlara hava atmak için susturucusu sökülmüş egzozlarını patlatmasa. Susturucusu sökülmüş modifiye araçlar da cabası...
*İskân mahalleri arasına sıkışmış kebapçı bacalarına bir güç filtre taktırabilse, bu adamlar yağ tavalarını ocak üzerine dökerek duman-koku ikilisi ile reklâm yapmaktan kaçınsalar.
*Marka bikinili, üst tabaka(!) hanımlar plaj kabinlerinde kişisel temizlik atıklarını bırakmasa.
*Geri dönüşümlü atıkları evlerimizde ayırabilsek, çöp poşetlerini zamanında yola çıkarma alışkanlığını edinebilsek.
*Toplu taşıma araçlarının iç yüzeyleri tabaka oluşturmuş pislikten arındırılabilse.
*Elektrik direklerinden rengârenk naylon ipler sallanmasa, üzerlerine reklâm kâğıtları yapıştırılarak pisletilmese.
*Başta Telekom olmak üzere her dileyen elektrik direklerine, ağaçlara, bina duvarlarına ( sahibinden izin alma gereği bile duymadan) kablo çekemese.
*Kavşaklarda, daralan yollarda sürücüler  “bir sana bir bana- fermuar-” düzeni ile geçiş yapma basit çözümünü kabullenebilse.
*Beklemeyi, tahammülü, saygılı olmayı öğrenebilsek, öğretebilsek.
*Hayvanlara, bitkilere de gereken  saygı ve sevgiyi öğrenebilsek.
*Teşekkür etmenin zül değil terbiye göstergesi olduğunu bilebilsek.
*Zaten kısıtlı olan kaldırımlarda geçişi daraltan ağaçlar düzenli budanabilse, duvar diplerini ot, aralarını pislik bürümese.
*Görme özürlüler için yapılmış sarı taşlı kaldırımlara araç park edilmeyeceği geçeğini bir kabullenebilsek. Tabii bu sarı bantlar bir elektrik direği veya bir kör duvarla sonlanmasa!
*Asfalt yollardaki, mazgal, ızgara, su vanalarını yolla aynı seviyede yapabilmeyi bir öğrenebilsek.
*Rogar kapakları üzerinden her tekerlek geçtiğinde zıplamasa, gürültü ile.
*Kaldırım kenarlarında gölcükler oluşturmadan da yol yapılabileceği bilincine erişebilse yapımcıları.
*Tretuvar bordürleri kum- tükürük karışımından değil de tüm batıda olduğu gibi çimentodan yapılabilse.
*Kaldırımların insan yürümesi için yapıldığı, düz zeminler olması gerektiğini,  vicdansız müteahhitler ve kabul imzasını veren yetkililere bir öğreten zuhur etse.
*Caddeler, sokaklar yapılırken yağmur sularının toplanmaması, basit gereğini öğretecek bir okul kurabilsek. (Bu arada bir hayli dik meyilli Çekirge caddesini her yağmurda dere haline getirebilme becerisini gösterenlere takdirlerimi sunuyorum!)
*Medeni insanın “karanlıkta sokağa tükürmeyen kişi” olduğunu çocuklarımıza öğretebilsek.
*Ağzındaki sakızı yola tüküren her yaştan ve sınıftan insanı / insan geçineni bu ayıptan kurtarabilsek.
*“Bursa Avrupa kentidir” meâlli levhalar asmakla Avrupalı olunamayacağı gerçeğini kabullensek...
*Her şeyden önce asansörde, kapıda, koridorda karşılaştığımız komşumuzla (komşu olması hiç de şart değil) karşılıklı günaydın temennisini benimseyebilsek ki, bizler İslam toplumuyuz, selamlaşmak zaten üzerimize yüklenmiş bir vecibe ve sünnettir…

Küçük meseleler o kadar çok, bazılarının çözümü o kadar kolay ki... Ah, bir yerden başlayabilsek. Gönül isterdi ki; bir yetkilinin eşref saatine gelse, durumdan görev çıkarsa, hiç değilse yasalarda olanların uygulanması için birkaç emir verse ve fakat takip etse, ısrarla takip etse. Bıkmadan, usanmadan takip etse...
Umut güzel şey.



                                  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...