Bu hafta sonu Cumhuriyet Bayramını kutlayacağız. Son
yıllarda dinî ve millî bayramlar, rutin
kutlamalar dışında sadece tatil ve seyahati çağrıştıran vesileler olarak
algılanır oldular. Ya eskiden?
Çocukluğumun -ki altmış/yetmiş yıl evveline uzanır-
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına top sesleri mutlaka eşlik ederdi. Şehirler
büyüdü de top seslerini duymaz mı olduk? Yoksa artık tarihin derinliklerinden
gelen bu geleneğimiz de mi yok oldu?
Yok, olanlar sadece top sesleri mi? Çocukluğumun
bayram özelliklerinden Tak da
kaybolanlardan. Devlet büyüklerinin veya misafirlerinin şehre gelişlinde millî
bayramlarda özellikle Cumhuriyet Bayramında ana caddelere ve geçit resminin
yapılacağı meydanlara taklar kurulurdu.
Bayramdan bir iki gün önce kerestelerden, demir borulardan, profillerden
yapılmış bu portatif kemerler belediyeler tarafından depolardan çıkartılır,
belli yerlere monte edilirdi. Üzerleri kırmızı kumaşlarla sarılır, defne
dalları, yeşillikler, çiçekler ve bayraklarla bezenirdi. Bazı meslek
kuruluşları da, biraz icra ettikleri zanaatın örneklerini de teşhir eden
tasarımlarla, bir yarış esprisi ile katılırdı bu süsüleme ve kutlama tarzına.
Taklar geceleri renkli ampullerle aydınlatılırdı. Bursa’da Valilik ile Halk Evi
binası (Devlet Tiyatrosu) arasındaki köşede, Yeniyolun başında, Mavi Köşede,
Namazgâh Caddesi başında Altıparmak’ta bu taklardan hatırlıyorum. Büyük
boylarda “ ORDUYA ŞÜKRAN” pankartlarını
da…
Ahali
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına içtenlikte katılırdı. Resmi dairelerin dışında
evler ve iş yerleri de binalarını defne dalları ve çiçeklerle süsler, hiç bir
ikaza gerek kalmadan camlarına bayrak asar, balkonlarına renkli ampullerle
yıldızlı, ay yıldız motifli panolar yerleştirirdi. Bugün bile tesadüfen yıkılmamış eski binaların
balkon üstlerinde ampul duyları kalmış çıtalara rastlamak olasıdır.
Geçit resminin yapılacağı meydanlar, caddeler erken
saatlerden itibaren dolardı. Ama pelerinli polislerin bindiği eğitimli atlar
yan yan yürüyerek ön ayakları ile kaldırımdan taşanları hizaya sokarlardı. Yok,
olanlardan birisi de onlar. Törenin bir noktasında, ahalinin alkışları arasında
caddeyi bir başından öbür başına, yalın ayak koşarak kat eden kentin meczubu
İsmail Hakkı’ya ise ses etmezdi bu polisler. O zaman da duyulmayan nutuklar faslı
sıkılarak geçirilir, geçidin başlaması ile ilgi artardı.
29 Ekim günü iş yerleri kapalı olurdu. Özel kanun bu gün hafta sonu tatilinin
uygulanmasını amirdi ve buna kesinlikle uyulurdu. Daha sonraki yıllarda sadece
tören sırasında iş yerlerini kapalı tutmak gibi bir müsamaha yerleşti. Ardından
turistik yerlerde uygulama iyice gevşetildi. Bildiğim kadarı ile kanunda bir
değişiklik olmamasına karşın hafta sonu tatili uygulaması da kalmadı.
Bando sesleri, marşlar, askeri geçit törenleri hamaset
duygularımızı tetikler, vatan sevgimizi bilerdi. Bizler bu duygularla
yetiştirilmiştik. Düşman istilâsı görmüş, Kurtuluş Savaşını yaşamış
büyüklerimizin anlattıkları ile dolu idi belleklerimiz. Bu gün dahi marşlar ve
askeri törenler gözlerimi yaşartır. Bayrak törenlerinde bandonun sesini
duymazlıktan gelerek İstiklâl Marşımızı selâmlamaktan kaçan yeni nesli utanarak
ve üzülerek izliyorum. Bazı yarı resmi törenlerde ve toplantılarda bile Milli
Marşımızın söylenilmemesinden daha çok utanıyorum.
Öğrenciliğimde, izcilik dönemimde, Yedek Subay
Okulunda gururla taşıdığım Bayrak geçerken oturmakta olduğu kahvehane
önlerinden ayağa kalkıp, önlerini ilikleyen yaşlılardan artık hiç kalmadı.
Yüksek gelir gurubunun oturduğu semtlerde apartman boyu kulüp bayrakları
sallanıyor ama gazetelerin o gün bedava verdikleri kâğıt bayraklardan bile
göremiyorum camlarda. Bayraksız ev ve iş yeri olabileceği ihtimalini bile
kabullenmek istemiyorum.
Zayıflayan Milli Duygularımız (içimden kayıp olan
demek gelmiyor) ile Cumhuriyetin doksan dördüncü yılına geldik. Ne mutlu benim
gibi düşünenlere. Daha nice BAYRAKLI
YILLAR temennisi ile BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.
29 EKİM 1963 NİCE BAYRAMLARA...
29 EKİM 1963 NİCE BAYRAMLARA...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder