YILBAŞI
Bu
hafta sonu yılbaşı. Hristiyan dünyası yılbaşını Noel etkinlikleri içinde bir
gece olarak kutlarlar. Biz Türkler için ise 31 Aralık gecesi bir yılın bitimi
yeni bir yılın başlangıcı vesilesi ile kutlanılan bir gecedir.
Yeni
yıl kutlamaları ve eğlenceleri yıllar içinde çok değişikliklere uğradı. Benim
çocukluğumda akraba veya komşuların toplandıkları bazen bir yemekle başlayan
bazen akşam yemeği sonrası bir araya gelinen bir etkinlikti. Genellikle evi en
müsait olanın evinde toplanılır, meyve, yemiş, kestane kebap yenilir, tel helva
çekilir, salep içilir, tombala çekilir
yeni yılın girişi heyecanla beklenirdi.
Geceye
hâkim olan radyo idi. Zaten yaşamımıza yön veren radyo idi.1950’li yıllardan
sonra enterkonnekte sistem devreye girinceye kadar bir kaç büyük şehrimiz
dışında Anadolu illeri ve ilçelerinde gündüzleri elektrik yoktu. Her yerleşim
yerinin kendi belediyesine bağlı kömürle çalışan elektrik santralları veya
lokomobilleri akşamla birlikte çalışmaya başlardı. Sadece öğlen üzerleri bir saat
kadar ajans (haber bülteni) süresince çalışırdı sistem.
Radyonuz
açık ise önce kasanın üst noktalarından bir yerde madeni para büyüklüğünde
bulunan “göz lambası” kızarır bir süre sonra yeşile dönerdi. Önce bir cızırtı
yükselir. Belki yarım saat süreyle piyano tuşlarından bir melodi sürerdi, otuz
saniyelik aralarla; “Ankara, Ankara,
güzel Ankara” ardından üç beş defa aralıklı gonk sesi duyulur ve İstiklal
Marşı çalardı. “Burası uzun dalga 1948 metre 182 kilo saykıl Ankara radyosu” günün tarihi, günün yayın programı bildirilir
ve program akışı başlardı.
Akşam
saat 17.- de elektrik gelir. Radyolar açık ise Anadolu Ajansının tüm ülke
gazetelerine yazdırma programı başlardı. Satır satır, noktalama işaretlerine
kadar…
Saat
18.-de genelde ilk program klasik Türk musikisi fasıl heyeti olurdu. Saat 19.-
da “Burası Ankara radyosu, gonga Saat tam
19.-‘da vuracaktır.” Zaten tüm
dinleyicilerin saatleri elde ayarlanmak için hazırdır. Bir dakika sonra “GONKKKK” Bütün ülke için tam saat ayarıdır bu. Ayarları
tam olanlar mutlu bakışlarla ceplerine koyarlar saatlerini… Ve “haber bülteni” ( ajans) ardından
Feridun Fazıl Tülbentçi’nin sunduğu beş dakikalık “Tarihten Bir Yaprak” ve Nurettin Artam’dan sonraki yıllarda Burhan
Belge’den günün yorumu; “radyo gazetesi…”
Bu,
evin büyükleri erkeklerin dikkatle dinledikleri bir saatlik süredir. Zira dünya
ahvali karışık, ufukta savaş tehlikesi vardır. Ya da sürmekte olan İkinci Dünya
Harbi’ne ait bilgiler… Bu illere İstanbul gazeteleri ancak bir hatta iki gün
sonra ulaşacaktır. Tek ve net bilgi kaynağı varsa radyonuz.
Haftada
bir gün mutlaka “Radyo tiyatrosu =
temsil” saati olacaktır. Efektör;
Tahsin Temren. Dönemin ünlü ses ve saz
sanatçılarının canlı yayın programları… Halk ozanlarından ünlü orkestralara
kadar geniş bir yelpazede müzik yayını. Kore Harbi yıllarında oradaki
askerlerimizin kendi seslerinden ailelerine seslenişleri, Kore’ye ait günün
besteleri ve marşlar… Gece saat 24.- de elektrikler sönecektir. Saat
24.-e gelirken beş dakika evvel her dakikada bir lambalar yanıp söner, sinyal
verirdi.
Cumartesi
günleri öğleden sonra ve Pazar tam gün elektrik olduğundan daha zengin
programları dinleme şansımız olurdu. Cumartesi akşam, 18.45’de ; “Koşun koşun radyo başına, her cumartesi
günü geliyor iş başına radyo çocuk kulübü.” Ayşe Abla sunardı bu programı.
Geleceğin ünlü radyo, sahne, ses ve saz sanatçılarını biz bu programlarda
tanıdık ilk kez.
Pazar
günleri daha sabahtan mutlaka tarihi bir temsil… Öğlen haberlerinden sonra,
Yine ses sanatçıları; Erdoğan Çaplı’dan piyano dinletisi, Ankara Gazinolarında
sahne almış yabancı truplar veya solistler; Angelina Velaskes, Niko Degastino…
Tabii
yılbaşı gecesinin özel programı; solistler, konserler ve gece saat 24.- de vuran
gonk ile yeni yıla giriş. “Milli Piyango
Çekimi canlı yayını”; önce amortiler, sırası ile gittikçe büyüyen ikramiye
ve en sonunda büyük ikramiyeyi kazanan numara… Odada bütün sesler kesilmiş, herkes nefesini
tutmuştur. Elde biletler, heyecan, üzüntü, bazen sevinç. Zira hiç olmazsa
amorti tutmuştur. Bu geceye özel
elektrik ve tabii radyo yayını sabaha yakın saatlere kadar sürecek gene
İstiklal Marşı çalımı ile son bulacaktır.
Genelde
üç tarafı seki ile çevrelenmiş, sandalye
ile takviye edilmiş, çocukların yerlerde kümelendiği odada nerede oturduğunuzun
önemi yoktu. Radyoyu görmek zorunda değildiniz, sadece kulağa hitap eden bir
araçtı ve bazen konsolun üzerinde olsa da genelde duvara monte edilmiş bir
rafın üstünde yükseklerde dururdu.
Yılbaşı
toplantısı yemekli ise hindi yeni yeni giriyordu menümüze ama zaten hindi
evlerde sıklıkla pişen, bahçelerimizde tavuklarla birlikte beslenen hemen her
kesimin ulaşabildiği bir gıda idi.
Yılbaşı
için hediye almak, hediyeleşmek âdeti girmemişti yaşantımıza, bunları
televizyon ve tabii reklamlar soktu dünyamıza.
Aslında hediye vardı. Çocukluktan
gençliğe geçme evresindeki çocuklar toplantıda bulunacaklara hediye listeleri
hazırlar bir ara sesli okurdu bunları. Örneğin beyaz saçlı Amcaya, saç boyası,
Filan Ağabeye, pipo tütünü, Filane Ablaya nişan yüzüğü… Alkışlar karşısında
Filane Abla kulaklarına kadar kızarır ama gözlerinden mutlu ışıltılar saçarak
kaçardı odadan.
Tüketilecek
meyve ve yemişler ortak hesaptan alınırdı. Yılbaşı gecesinin olmazsa olmazı
tombala için çinko ve tombala yapanlara verilecek, genelde ev ve mutfak
gereçlerinden oluşan kazanımlar da… Tombala biletleri para karşılığı alınırdı.
Bu geceye has paralı oyunlar hoş görülürdü. Gündüzden satın alınmış “At Yarışı Kartları” kenarındaki beyaz boyayı
ıslatarak sildiğinizde altından pembe boya ile basılmış ikramiye rakamına sahip
olurdunuz. Tabii bu kartlar da para karşılığı satılırdı. Bir de rulet… Bu iki
üç santim boyunda konik silindir şeklinde sarı pirinçten dökme bir ucu sivri altı
yüzeyi olan bir aparattır. Masa etrafında oturan altı kişi belirli bir para
limiti tespit eder. Fırıldak döndürülür ve bir yüzeyi üste gelecek şekilde
yatar. Burada bir ifade kazılmıştır, “
bir koy, iki al, üç koy, hepsini al”
gibi. Bu fırıldağı döndürme
sırası kimde ise onun kazancı veya kaybıdır.
En
büyük etkinlik “keten helva tel helva”
çekmektir. Bu işin erbabı kişi yeterli
miktarda şeker ağdası kaynatır mutfakta. Sonra soğuk bahçeye çıkılır,
karşılıklı iki kişi ellerini sık sık limonlayarak bu ağdayı bir birine aktarır
ve sündürürler. Kıvama gelen ağda odaya
alınır. İçine bolca tere yağda un meyanesi kavrulmuş büyük bir tepsiye meyane
üzerine yatırılır. Tepsi etrafında yeteri kadar kişi halka teşkil edecek
şekilde oturmuştur. Ağda ortadan tepsi kenarına ulaşıncaya kadar unlanarak ve
bir yanındakinin yönüne kaydırılarak her iki elle çekilir. Usta beceri ile bu
unlu halkayı sekiz gibi yaparak ikiye katlayıp tekrar ortaya getirir. Bu işlem
defalarca yapılır, bıkmadan, usanmadan. Sonunda kitle meyaneye doymuş, lif lif
olmuş, artık katlanıp sekiz olma imkânı kalmadığından parçalanmıştır. İşte o zaman ev sahibinin ikramı olan
dilimlenmiş kuru sucuk, turşu, tulum peyniri gibi tuzlular ortaya çıkar. Pişmaniye
benzeri bu tatlı, yanındaki tuzlular refakatinde bolca tüketilince ağırlık çöker.
Zaten
vakit bir hayli ilerlemiş, en küçükler evin kedisi misali sobaya en yakın yerde
kıvrılıp uyumuştur bile. Her toplantı mahallinde aynı duruma gelinmiş olmalı
ki; sokaklar hareketlenmiştir. Kış
kışlığını yapardı. Dışarısı soğuktur. Paltolara atkılara bürünülür, küçükler
sırtlanır, yeni yılda hayırlar dileyerek veda edilir. Dışarıda ya lapa lapa kar
yağmaktadır, ya da gündüzlerden kalan kar kum kum olmuş her adımda
gıcırdamaktadır. Yürünür yeni bir yılda yeni umutlarla… “Evi olan evine evi olmayan sıçan deliğine!”
Mertliği
televizyonun evler girmesi bozdu. Bu toplantılarda önce ön plana geçti. Sonra
batının Noel ritüellerini etkinliklerimize taşıdı bizlere. Bir hediyeleşme
trafiği ve alışverişi başladı. Balolara, bu güne has içkili yemeklere, salon toplantılarına alıştık. En mutaassıp
yaşlıların bile yaşamda olduğu evlerde çam ağaçları, camlarında Noel baba
figürleri görür olduk. Yurtiçi yılbaşı seyahatleri derken, yurt dışı Noel pazarları
turları girdi yaşantımıza.
Bugün
geldiğimiz tablo zaten hepimizin malumu. Ben şöyle ucundan köşesinden o günlere
yetişenler varsa ve yaşıtlarımla eski günleri bir analım dedim…
Yeni
yılınız kutlu olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder