9 Mayıs 2019 Perşembe

RAMAZAN


RAMAZAN
Bu yazı geçen sene de yayımlandı ama "El ahsen-i minel tekrar= tekrarda güzellik vardır." 
Ramazan ayı girdi  nerede ise bir haftası geçti bile. Ramazan ayının gelişi ile gazetelerde özellikle en yaşlı köşe yazarlarının bu ay hakkında bir şeyler yazması teamüldü. Günümüzde bırakınız gazeteleri onlarca TV programlarında gerekli yayın ve bilgi verilmekte. Ama yaşlı ve eski bir köşe yazarı olarak bu alışkanlığımdan vaz geçemedim.
Ramazan ay takvimine göre en kutsal sayılan üç aylardan, Recep ve Şaban’dan sonuncusudur ki ardından Şevval (bayram) ayı girer. Bayram ayının ilk gününden başlayan üç gün İslam âleminin iki kutsal, dinî bayramlarından birisidir. Son yıllarda adının Ramazan mı, Şeker mi Bayramı olduğu tartışılsa da gerçek adı FITR Bayramıdır. Fıtr Arapça yaradılış, vücut benzeri anlamlar taşır ve ramazanı tamamlayıp, bayrama ulaşmanın bir cemilesi olarak bayram sabahına kadar yoksulları sevindirmek ve son ihtiyaçlarına çözüm olmak için konulmuş bir sadakadır. Vücut ve sağlık anlamında Sadaka-i Fıtır (fitre) şeklinde söylenilmektedir dilimizde.   
 Bu ay Yüce Kitabımıza göre; sevapların en bol dağıtıldığı. Günah ve hataların en cömertçe af edildiği, ikram, ihsận ve yardımların çokça yapılmasının, harap gönüllerin alınmasına her zamankinden fazla dikkat edilmesinin, ibadet ve dini teamüle en çok uyulmasının tavsiye edildiği bir aydır.  Sağlığı yerinde olup arzu edenler oruca niyetlenirler.  Bütün okurlarımın ramazanlarını tebrik eder, bu bereket ve gufran ayının ülkemize hayırlar getirmesini temenni ederim.
Cümlemizin malûmudur ki; şartları uyanlar için bu ayda oruç tutulması İslâm’ın farzlarından birisidir. Oruç bedeni bir ibadettir ve gizlidir.  İslâm’ın öbür farzları yerine getirilirken üçüncü kişiler tarafından görülebilir, bilinebilir. Ama kişinin gerçekten oruçlu olup olmadığı sadece kul ile Allah arasındaki bir eylemdir. “Oruçluyum” demek, oruçlu görünmek yetmez. Oruç tutmayan kişilerin ramazana ve oruçlulara saygı göstererek aleni yiyip içmekten sakınmaları bir Türk-İslâm geleneği olarak yerleşmiştir toplumumuza. Yakın zamana kadar ülkemizdeki Gayrimüslim azınlıklar da bu geleneğe uyar, oruçlu komşularına karşı saygılı olmaya büyük özen gösterirlerdi. Ne yazıktır ki bugün bu hassasiyeti gösteren Müslümanlar bile çok azalmış durumda.
Açlık bir yana çay, kahve, özellikle sigara tiryakileri için bu hassasiyet çok önemlidir. Periyodik nikotin açlığı, tiryakileri bilhassa iftara yakın saatlerde sinirli ve tahammülsüz yapar. Edebiyatımız, bu insanlara ramazanda yapılan şakalar, bunlarla ilgili nükteler yönünden çok zengindir. Bir elinde sigara bir elinde çakmak sabırsızlıkla iftarı bekleyen ya da imsakın son salisesine kadar dumanı çeken tipler hepimizin çevresinde vardır.
Günümüzde kullanımı kalmayan bir diğer tiryakilik de afyon’dur. Cumhuriyetle beraber afyon sakızının tekelleştirilmesi,  izinsiz ekim, satımı ve bulundurulması ağır cezaları içeren bir yasak oluncaya kadar afyon kullanımı yaygındı. Mercimek tanesi kadar bir parça afyon sakızını yutan tiryakiler birkaç saat süre ile bunun sarhoşluğunu ve keyfini yaşarlarmış.  Tabiidir ki ramazan bu afyonkeşler de için sıkıntı ve kâbus dönemidir.
İşte bu tiryakiler; üç tane afyon parçacığının ilkini tek kat, ikincisini iki kat, üçüncüsünü de üç kat sigara kâğıtlarına sarıp,  imsak vakti hepsini birden yutarlarmış.  Dört beş saatlik bir süre sonra, mide asitlerinin etkisi ile önce tek kâğıt çözülür ve afyon açığa çıkınca keyif dönemi başlarmış. “Afyon patlayıncaya” kadar asabi ve gergin olan tiryaki de rahata erermiş. Ardından iki ve üç kat kâğıtların dörder, beşer saatlik aralarla açılması ile yasak saatler içinde afyon yutmadan, oruca devam için bulunmuş bir yol imiş bu. “Daha afyonu patlamadı” söylemi buradan yerleşmiştir terminolojimize.
“Üçkâğıtçı” deyiminin de asıl kaynağı budur. Sonraları üç tane iskambil kâğıdı ile “Bul karoyu, al parayı”  şeklinde kumar oynatanlara yakıştırılmış, bu sıfat.
Günümüzde afyon tiryakileri yok. Tabii afyona endeksli üçkâğıtçılar da.  Ama üçkâğıt ve üçkâğıtçılar o kadar bol ki. Onlara bakınca eski, gerçek üçkâğıtçılar çok masum ve sevimli kalıyor. Allah cümlemizi ve ülkemizi yeni üçkâğıtçılardan korusun.
Ramazan ile ilgili nükteler ve fıkralar çok yoğundur. Özellikle Bektaşilere izafe edilenler bir o kadar da ince ve espri yüklüdür. “Ramazan nasıl gidiyor?” diye soran dostuna Bektaşi’nin cevabı yetmez mi; “Kafama göre bir hoca buldum çok iyi gidiyor.”
Adam böyle kafasına uyan bir ulemadan fikir sormuş;
“Bir dilber-i rậnậ olsa, bir de olsa ramazan, tarik-i dilber mi olurdun yoksa Terk-i ramazan?
Ve almış cevabını, ya da fetvasını;
“Fırsatı fevt etme zinhar,  sür safasın her demin. Çün, savmın olur kazası olmaz kazası dilberin!”
(Güzel, lậtif bir dilber olsa. Üstelik de ramazan ve oruç var, güzele yoldaş mı olurdun, ramazanı mı terk ederdin?)
(Sakın fırsatı kaçırma her zamanın sefasını sür. Çünkü orucun kazası olur ama dilberin kazası olmaz!)
Hepinize hayırlı, bereketli ve kafanıza göre (!) ramazanlar diliyorum…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...