Biliyor musunuz? Artık eskisi
gibi çok sayıda naylon poşet kullanamayacağız. Dağlar, taşlar yol güzergâhları
naylon poşet tarlalarına(!) dönmeyecek.
En ufak bir rüzgârda köşe ve kuytularda poşet anaforları, havada poşet
uçarları(!) görmeyeceğiz… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca alınan karar
gereği; 2018 yılının ilk gününden itibaren bulunla ilgili yasanın yürürlüğe
gireceği ve uygulanacağı bildirilmişken bu yasak 1 Ocak 2019 tarihine
ertelenmiş.
Gerçi; “Yasak dediğin bizde üç gün sürer Çelebi.”
Yasakların uygulanmasında
pilot şehirler olarak İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde başlanacak
ve daha sonrasında küçük şehirlere doğru yayılacak. Yasak, tüm alışveriş
noktalarında geçerli olacak. Ticarethaneler poşetten belirli bir ücret alacak. Bu
ürünlerin doğada kolay çözünmediğini ve çevreye zarar verdiğini, Avrupa’da bu yasağın ne kadar uzun zamandır
yürürlükte olduğunu ve başarılı bir şekilde uygulandığını hepimiz biliyoruz. Yasak
hakkında vatandaşları ve yerel işletmeleri bilgilendirmeyi hedefleyen bakanlık,
bu konuda eğitimler ve kamu spotları ile toplumu da bilinçlendirmeyi amaçlıyor.
Daha önce de Amerika başta olmak üzere Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere,
Norveç, Hindistan ve Çin’de yasak olmasa da teşvik edici uygulamalara şahit
olduk. Örneğin Çin’de 2008 yılından beri naylon poşetle alışveriş yapmak
isteyenler poşet başına 2-5 Cent arasında ücretler ödüyorlar, bedava naylon poşet dağıttığı saptanan
alışveriş kurumları ise 370 Euro gibi ağır bir bedelle cezalandırılıyormuş.
Almanya’da marketlerde poşet
paralıdır. Markete alışverişe gelenler önce beraberinde getirdikleri boş pet şişeleri
bina önündeki büyük, dijital kumbaraya atar ve belli bir miktar indiririm
kuponunu alarak girerler alışverişe.
Plastik poşetler kanserojen
etkiye sahip ve güneş ışığıyla buluştuklarında bu kanserojen etki daha da
artıyor. Çözünme aşaması hem çok uzun sürüyor hem de çözünürken toprak ve suyu
zehirliyor. Plastik poşetler imha sırasında çok tehlikeli ve zehirli gazlar
ortaya çıkartıyor. Uluslararası bilim akademisinin açıkladığına göre denizlere
her yıl milyonlarca kilo plastik poşet atılıyor ve bu plastik poşetler
hayvanlar tarafından yiyecek zannedilerek yeniliyor. Daha sonrasında ise deniz
hayvanlarında acılı ölümlere sebep oluyor.
Az da olsa, belediyelerimizin çok yerinde ve
kutlanacak bir hizmeti olarak caddelerde dönüşümlü çöp kutularını görüyorum,
Geri Dönüşümlü toplama projesi de başarıyla sürüyor. Her hafta evimde toplanan dönüşümlü
atıkları gördükçe hayretler içinde kalıyorum. Meğer çöpe attığımız para ne
kadar çokmuş.
Bizim kuşağımız bu israfa alışık değildi. Çevreyi
böyle sorumsuz kirletmeye de.
Rafları eczane gibi bakkal dükkânları yoktu,
ambalajında satılan mamuller de. Kuru bakliyat ve benzerlerini bakkala
götürdüğümüz patiska torbalara koydururduk, likit yağları götürdüğümüz boş
şişelere. Yoğurt ve benzeri mallar yine
kendi kâselerimize konulup tartılırdı.
Pazara giden anaların, babaların cebinde ipten örülmüş fileler olurdu; boşken
hiç yer işgal etmeyen ama dökme alınan kilolarca sebze meyveyi, eti
yüklenebilen. Anneler dantel örmeli taşıma torbaları yapar, bunlara oymalı kontrplak
saplar takılırdı…
Yeni kese kâğıdı az kullanılır, okunmuş gazeteler,
mecmualar kese kâğıdına, defter yaprakları fişeğe dönüşürdü. Eski gazetelerden hamurla
yapıştırılarak imal edilen kese kâğıtları bakkallara satılır, gençlere cep
harçlığı olurdu. Üstelik eve gelen gazete kese kâğıdından eskimiş bir konuyu
yarı satırlarına ulaşamadan çözmenin ayrı bir zevki vardı.
Yeni tanıştığımız naylon torbalar nadir ulaşılan
mallardı. Hanımların el işlerini,
öğrencilerin kitap defterlerini taşımak için kullanılmaları bir yana bir imaj
işareti olma özelliklerini de korudular uzunca bir süre. Hele Avrupa’dan gelen
baskılılar... Şimdi sokaklarda uçuşan,
şehir dışı yol kenarlarındaki tarlalarda ekili mahsulden daha fazla yer işgal
eden naylon poşetler yoktu. Şişeli mamuller depozitolu satılır, iade ederek
parayı almak ayıp sayılmazdı. Depozitsiz rakı şişelerini ise sokakta dolaşan
toplayıcılar satın alır ya da anneler bunlarla tabak çanak değişimi yapardı
sokak satıcılarından. Küçük ilaç şişeleri ve cam kırıkları dahi eşekli
satıcılardan leblebi tozu, kar satın aldığımız takas araçları idiler. Teneke
kutular ve yağ tenekeleri ebatlarına göre tenekeciler tarafından başka
mamullere dönüştürülürdü. Sebze atıkları, mısır koçanları, meyve kabukları komşunun
ya da sabah sütünüzü getiren sütçünün ineğine ayrılar, uygun olanları
bahçelerimizdeki tavuklar tüketirdi. Yakılabilecekler, kuru portakal kabukları dahi
bir kenarda birikir sobalarda veya apartmanların kalorifer kazanlarında
tutuşturucu olurlar, küçük kutular ise okulda el işi derslerinde yararlı
objelere dönüşürdü. Her gün beş altı tanesi çöpü boylayan naylon-kağıt
karışımlı çocuk bezleri yerine kaynatılıp kurutulan gerçek bezler vardı. Art
arda iki üç çocuğu büyüten... Kadın petleri de öyle.
Böyle olunca da evimizden çöp bile çıkmazdı. Önce
“naylon çıktı mertlik bozuldu.” Ardından mukavva ambalajlı temizlik ve gıda
çeşitleri... Daha temiz, daha hijyenik, daha şık oldular ama bu ambalaj
farklarını da anlamadan cebimizden öder olduk.
Başlangıçta bir süre ambalajlı makarnanın aynı marka dökmesi ile tam bir
misli fiyat taşıdığının bilinci ile eski alışkanlığımızı sürdürmeye çalıştık.
Sonra gözlerimizi boyayan reklâm kampanyaları; “atın eski çoraplarınızı atın ya da paspas yapın” veya “kullan at” sloganlı tıraş bıçakları ile
beyinlerimiz de yıkandı. Makineye
takılan tıraş bıçaklarını bir cam bardağın içinde kırk kere sağa kırk kere sola
döndürerek bileyen, kıtlık ve savaş görmüş kuşak tarihin derinliğine gömüldü,
alışkanlıkları ile birlikte.
“No
depozit- No return” yazılı boş şişeler önce Amerikan Üsleri ve onların
marketlerinden Amerikan Pazarı nam iş yerleri yoluyla, parası mukabili
evlerimize girdiler. Peşinden de sistem girdi ekonomimize. Tüm yurda dağıtımı
yapılan Bursa kaynaklı içme suları bile Bursa lokantalarında cam şişede değil
pet şişelerle geliyor masalarımıza. Çok az bakkalda, markette cam şişeli su görülebiliyor…
Ya caddelerde elinde pet şişe taşıyan bir küçük hanımlar? İçiniz, atınız
çöpe.
Çöplerde
elektrikli ev aletlerini, ütü tahtalarını, yatak, yorgan, mobilya, buzdolabı
görmek o kadar olağan manzaralar ki. Allah’tan el arabaları ile çöp
birikimlerini dolaşıp bunları ayıklayarak geçimini sağlayan eli öpülesi
insanlar var.
Yıllarca
evvel okuduğum bir yazıya göre; 2. harbin ardından yeniden yapılanma sürecinde
olan Almanya'nın Amerikan işgal kuvvetlerinden bir isteği olmuş. Çöpe attıkları
şişelerin silindirik değil dikdörtgen veya kare prizma şeklinde ve boyunlarının
olabildiğince kısa yapılmasını talep etmişler. Bunları toplayıp betonarme
yapıların duvarlarında dolgu malzemesi olarak kullanmışlar; hem de iyi bir ısı
yalıtkanı.
Günümüzde
Almanya ve bazı batı ülkelerinde ev atıkları için dört ayrı renk çöp varilleri
vardır. Çöp, biyoçöp, geri dönüşüm işaretli ambalaj maddeleri ve şişe, cam, kâğıt
bu farklı renkli toplama kaplarında toplanıp her biri ayrı günlerde alınır çöp
arabalarınca. Evinde çöpünü ayırarak
teslim antlaşması yapan mükellefler ya çok az bir vergi ödüyor ya da hiç
ödemiyor. Ama müfettişlerce titizlikle denetleniyorlar. Anlaşmaya uymayanlar
çok büyük cezalar ödemek zorunda. Tabii
onlar hemşehrilik veya partiye yakınlık kıyağı ya da rüşvet uyanıklıklarını(!)
bilmediklerinden sistem yürüyor.
Kolaylık,
evet. Hijyen, evet. Tüketime dayalı üretim, ona da evet. Ama en mütevazı aile
bütçesinden bir yılda çöp yolu ile çıkan bedeli lütfen hesaplar mısınız? Birileri “ben
kazanıp ben ödüyorum sana ne” diyebilir. Fakat gelecek kuşakları kendi
pisliğimiz içinde boğmaya hakkımız olmamalı.
Bizim
kuşağımız geri dönüşüme yatkın ve sıcak. Marifet “ne fark eder” zihniyeti ile büyütülmüş savurgan kuşakları
eğitebilmekte. Biz geldik gidiyoruz, dünya onlara daha çok lâzım.
Ha
gayret…
DUYURU; Bursa Kanserle Savaş Derneği’nden.
SAĞLIKLI Bir Dünya için Poşet Kullanımı yerine Çantalarımızı Seçin...
Biz Büyük Bir Aileyiz….
SAĞLIKLI Bir Dünya için Poşet Kullanımı yerine Çantalarımızı Seçin...
Biz Büyük Bir Aileyiz….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder