3 Haziran 2019 Pazartesi

YAŞLILAR İHTİYARLAR





YAŞLILAR İHTİYARLAR


Tıp ve sağlıklı yaşam koşulları her gün yeni bir keşifle boy gösteriyor, gazetelerde TV’lerde. Yeni keşifler,  neler yememiz, neler yemememiz hakkında o kadar çok ve farklı tavsiyeler var ki… Zeytin tanesinin üzerine zeytinyağı dökmemekten her sabah bir bardak zeytinyağı içme önerilerine kadar…
Ama ortada bir gerçek de var; tüm ileri ülkelerde olduğu gibi bizde de de yaşlı nüfus hızla artıyor. 60 yaş üzerindekilerin şu anda yüzde 7 civarında olan oranı 2030’da yüzde 16’larda 2050’de yüzde 23 olacakmış. Keza günümüzde 70 olan ortalama yaşam süresi on yıl sonra 80 yaşın üzerinde hesaplanıyor.
Kısacası 2030’lara gelebilenler etraflarında daha çok yaşlı görecekler, 2050’ye ulaşanlar çok daha fazlasını. Gönül istiyor ki civarlarında ihtiyarlar değil, yaşlılar daha çok olsun.  
Söylemlerimizde yaşlanmak ile ihtiyarlamak eş anlamlı kullanılıyor olsa da farklı mefhumlar. İhtiyarlamak, eski deyimiyle kocamak tüm canlılar gibi insanlar için de fiziki ve kaçınılması imkânsız bir olay.  Altmışından sonra hücre yapımındaki bariz yavaşlamaya karşılık yıkımdaki aşırı artış. Organlardaki temel elemanların yerini bağ dokusunun alması, deride kırışıklık, eklemlerde esnekliğin kaybolması, kemiklerin kolay kırılır hale gelmesi, gözde ve duymada zayıflık, genel halsizlik, güçsüzlük ve bunların meydana getirdiği çöküntü, hafıza ve intikal kaybı... Belki de bunların sonucu aksi, huysuz, kaprisli, hatta çekilmez olmak. Geri dönüş yok, pişmanlığın faydası da. Teselliyi şarkılarda aramanın dışında yapacak bir şey kalmıyor. Şükrü Tunar’ın Hüseyni bestesindeki gibi;
“Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün.
  Ak pak olmuş saçlarımla, bî-karar oldum bugün.”
Oysa yaşlanmak, bu fizyolojik değişime rağmen yaşama arzusunu ve hayata bağlılığı yitirmemek, üretkenliği elden bırakmamak, kocamamak ve geçmiş yıllara meydan okuyabilmek gibi psikolojik bir olgu, bir moral değer.
Bir de “ anılar yaşlıların bastonudur” diye biz söylem var. Hem anılara hem mekanik bastonlara dayanarak yola devamda fayda var.  
İhtiyarlamadan yaşlanmak ne güzel. Nâdir de olsalar bu erdeme erişebilmiş kimseler var. Yakınlarda yitirdiğimiz Cemal Kutay buna bir örnekti. İsmet Paşanın kırk yaşında ve erişebileceği en yüksek makamlara geldiğinde bile İngilizce ’sini ilerletme gayretini biliyoruz. Geç saatlere kadar buna çalışmasına kıyamayan annesine cevabını da; “Anne, benim daha istikbalim var.”
Celâl Bayar yüz yaşını aştığında bile hafızası yerinde ve belagati düzgündü. Mehmet Barlas’ın bir yazısını hatırlıyorum, o günlerde onunla bir söyleşi yapmış. Bayar ona Demokrat Partiyi kurma günlerindeki bir anısını nakletmiş. Cumhurbaşkanı İnönü’ye yeni parti karşısında ne tavır takınacağını sormuş, İnönü dinî, orduyu, üniversiteyi siyaseti karıştırmaması kaydı ile karşı çıkmayacağını söylemiş. Mehmet Barlas’ın “Bunu yazabilir miyim?” sorusuna Bayar’ın cevabı şöyle;
“Olmaz, ileride bir kitap yazmayı düşünüyorum, orada kendim kullanacağım.”
Kişinin biyolojik yaşı ile gerçek yaşı çok farklı şeyler. İnsan çevresinde kırk yaşında çocuklar görebildiği gibi, on beşindeki olgun kişilerle de karşılaşıyor. Çağı değiştiren, “doğunun ve batının imparatoru”  II. Mehmet (Fatih) İstanbul’u aldığında 21 yaşındaydı.
Yılları durduramayacağımıza göre yaşlanmak ya da ihtiyarlamak; ikisi de mukadder. Sadece hanımlar yaşlanmada, erkeklerden daha şanslı. Onların en uzun yaşı; otuz dokuz ile kırk arasındaki on yılmış! En tehlikeli yaşı ise gözyaşı!

Genç, yaşlı (ihtiyar değil) tüm dostlarıma  mutlu ve huzurlu bayramlar diliyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

                                                                              CEMİL  BUBİK                                                  ...