BAYRAM
Bu yazımı daha evvel de yayımlamıştım. Ama
önümüz gene bayram ve gözlemlerimde büyük bir değişim yok. Okumamış
dostlarım varsa hem onlara takdim hem de tüm dostların bayramını
kutlamaya vesile olsun istedim.
Çocukluğumun bayramları yaz aylarına gelirdi. Artık bayramlar o bayramlar
değil. Bir yaz, iki kışı daha idrak ettim. Bir dahaki yaza yetişmem zor, bir
daha ki kış ise olası değil. Ama o günün bayramları da şimdiki bayramlar olmayacak
bunu kesinlikle söyleyebilirim.
“Önce ekmekler küçüldü” Sonra, bazı değerler, bazı
objeler birer birer yok oldular...
Bayramla özdeşleşmiş Bekçi yok oldu. Bahşişi, eti özenle ayrılan hepimizin
tanıdığı ve mahallede herkesi tanıyan bekçi. Sırtı kalın abalı, saat başı ucu
demirli asasını köşe başında yere vuran bekçi, Ahmet Rasim`in Şehir
Mektuplarında kaldı. Benim dediğim bekçi, Cumhuriyetten sonra çarşı ve
mahallât bekçileri teşkilatı ismi ile yeniden yapılandırılan, özel
tahsildarlarının yılda iki defa kapı kapı dolaşıp topladıkları muayyen paranın
aralarında taksimi ve bahşiş himmeti ile kıt kanaat geçinen bekçiler. Uzun
yıllar aynı mahallede görev yapıp, mahallenin bir bireyi gibi kabul edilen,
sevilen, sayılan, kahve renkli üniformalı bekçiler... İmajı değişsin diye
defalarca yenilenen polis üniformalarına karşı hep o BEKÇİ yazılı sarı tokalı
palaskasını taşıyan. 27 Mayıs ihtilali ardından, gençlikle polisi
barıştırmak için tertiplenen el ele mangalarında yer alamayan bekçiler...
Onlara kimse küsmemişti ki... Akşam ezanı ile çıkıp gün ağarımına kadar sokak
sokak dolaşan, dükkân kepenklerinin asma kilitlerini bir bir yoklayan, gece
hastalananlara araba, doktor temin eden, acil doğumlar için gece yarısı celp
edilen ebelere refakat eden aşinalar. Sık sık öttürdüğü düdüğü ile hırsıza
uğursuza korku, bizlere güven aşılayan, namusu mücessem bekçiler... Polislerle
buluşup, kontrol defterlerini imzalatmak için, Polislerin fırıldak, onların
kesintisiz sedalı düdükleri ile bütün gece karşılıklı görüşerek uykusuz
gecelerimi renklendiren, çocuk şarkılarına konu olmuş bekçiler. Yok oldular.
“Bekçi baba,
bekçi baba neredesin?
Bayram geldi, davula.
Bayram geldi, davula.
Din-den-don.
Din- den- don-
Ardından postacılar gittiler. Önce sırtlarında taşıdıkları, kalın meşinden,
pirinç PTT amblemli çantaları, bez torbalarla değişti. Sonra da ciddi
görünüşlü, gri kıyafetleri, rahat ama kişiliksiz, bez giysilere dönüştüler.
Onlar da uzun yıllar boyu aynı mahalleye servis yaparlardı. İsim isim, kapı
kapı herkesi tanımanın dışında, mektubun kimden geldiğini, ne içerdiğini,
nerede ise satır satır bilirlerdi. Ağır yükleri dışında, ihmalci oğulların,
aksayan seyrüseferin sorumluluk ve suçluluğunu ezilen omuzlarında taşıdılar.
Kendileri ile paylaşılan müjdelere, doğumlara, düğünlere sevindiler, acılara
ölümlere, hasretlere, yokluklara ortak oldular. Karşılığında, kısıtlı maaşları
dışında ufak bahşişler, ikram edilen tatlılar ve bayram sabahı hediye edilen
çorap, mendil, gömlekle, kurban eti ile yetindiler.
Posta servisi şimdi de var. Hep olacak da, ama onlar artık sık sık değişen,
tanımadığımız, ortak hiç bir yanımız olmayan, toplu sözleşmeli posta dağıtıcıları.
Ve eskisi kadar tebrik kartı getirmiyorlar. Bayramın ilk günü telefonlar
kilitleniyor, E-mailler taşıyorlar bu yükü.
Arap harfleri ile İd-i said-i adhâ,[1] İd-İ said-i fıtr[2] yazılı tebrik kartlarına yetişmedim. Çocukluğumun tebrik kartları,
postane civarlarında günlerce önce kurulan portatif sergilerde sunulurdu.
Ya mahalli fotoğrafçıların negatifi üzerine el ile “Bayramınız mübarek olsun”
yazarak çoğaltıp sattıkları cami veya meydan kartpostalları olurdu. Ya da
renkli basılmış, Avrupalı Aktris resimleri. Veya yaldızlı bir elips ile çerçevelenmiş
biri birileri ile tokalaşan, biri narin kadın, diğeri erkek elleri, çiçek
buketleri... Pek beğenilen bir kaç tanesi veya kıymet verilen bir kişiden
gelenler, uzun süre konsol aynalarının çerçevesine sıkıştırılarak teşhir
edilirdiler. Kendi boyu zarfları ile servis edilen, arkaları kişiye özel ve el
yazılı kartvizitler kullanılırdı. Sahibinin kimlere postalandığından habersiz
olduğu iki, üç, dört yapraklı, pahalı basılmış, abartılı boyutlu, içine
sekreter mesaisi ile zımbalanmış kartvizitler marifeti ile yapılan kâğıt
israfına alet olunmazdı.
Çöpçüler, özel şirketlerin her gün değişen elemanları. Yakında Romanyalı
veya Moldovyalılar gelirse hiç şaşırmam. Bayram sahnesinin birinci gün
perdesinden bir tek davulcu kaldı değişmeyen. Ondan da ben şikâyetçiyim. Ramazanda
davul sesi folklor değil zulüm oldu artık.
Yalnızca gazeteciler cemiyetinin yayınladığı Bayram Gazetesine esir
olduğumuz yıllar geride kaldı. İyi de oldu. İlk sayfasında elle çizilmiş bir
koç resmi, gerisi iki bayat haber, sayfalar dolusu tebrik ilanları ve duble
fiyat...
Ordu geleneklere her zaman sahiptir. Sanıyorum şimdi de bayramlardan önce
Genelkurmay Başkanının kıtalara bayram mesajı geliyordur.
“Bütün subay, astsubay ve eratın bayramını kutlayan, yakın illerdeki erata
1/3 oranında bayram izni verilmesini, diğer 1/3 ün şehir iznine çıkarılmasını,
garnizonlarda kalanlara, eğlenceler tertiplenmesini ve bayram süresince
yemeklerin altı numaralı cetvelden çıkarılmasını” içeren emirnamesi.
Levazımın 6 numaralı cetveli, et yemeği ve hamur tatlılı zengin bir
menüdür. Halk arasında ziyafetlerin ardından kullanılan “yemekler altıdandı” deyimi
buradan gelir.
Kurbanlık koyunlar birkaç gün evvelinden satın alınırdı. Evlerin
Bahçelerinde, odunluklarında, ahırlarında beslenir, evin kadınları özellikle
yaşlı hanımları tarafından okşanırdı. “Sırat köprüsünde kendisini taşıyacak” bu
hayvanlara biraz da buruk bir şefkat gösterilerek...
Nişanlı kızlara bayramdan evvel iri ve gösterişli bir koç gönderilirdi.
Boynuzları yaldızlanır, sırtı boyalanır, alnına bir ayna bağlanır, kurdelelerle
süslenirdi. Hayvanın iriliği, özellikle taşıyamayacağı kadar kuyruğu, kız evine
gösterilen itibarın ve oğlan evinin zenginliğinin ölçüşü de sayılırdı.
Bazı yörelerde koyunların sırtına kına yakılır. Türk kültüründe Kına’nın
ayrı bir yeri ve kutsiyeti vardır. Koyuna kına yakılır, Allah’a kurban. Askere
kına yakılır, vatana kurban. Geline kına yakılır, kocaya kurban.
Arife günü ikindi ezanı ile toplar atılmaya başlar ve bayram süresince her
namaz vakti tekrarlanır, son gün ikindiye kadar ve bu namazlarda fazladan
tekbir getirilir.
“Nice bayramların sabah erken,
Göğü top sesleri ile inlerken
Bayram namazı cemaatinde mahalleden olmadıkları hemen anlaşılan kasaplar
namazı kılıp farz olan hutbeyi bile beklemeden ayaklanırlardı. Duvar dibine
bıraktıkları zembili kapar evvelden söz verilen eve koşarlardı. Bu bereketli
günde olabildiğince fazla sayıda kesim yapıp nafakayı doğrultmak için.
Sabahtan tuz yalatılan hayvanlar ailenin en yaşlısından başlayarak sıra ile
kesilir, en yakın komşudan başlanarak da et dağıtımı yapılırdı. Kurban
sahipleri kendi hayvanı kesilip de böbreği ızgara yapılıp getirilene kadar başka
bir şey yiyip içmez, oruçlu olurlardı. Kesim bitince artıklar derin bir çukura
gömülür, kelleler daha sonra sıcak demirci dükkânına götürülüp kızgın körükte
kılları yakılarak “kafaları ütülenmek” üzere mahalle kedilerinden
muhafazaya alınırdı.
Devamlı empoze edilen, Siyonist ve Amerikan kökenli hediye teatisi
günlerinin rekabetine rağmen, bayramlar Türk piyasa ekonomisinin starter’ı olma
özelliğini koruyorlar. Ülkede bir yılda kesilen hayvan sayısının ¼ ünün kurban
bayramına tesadüfü bile yeter. Baklava ve tatlı üretimi ev hanımlarından ve
mahallenin bu gereksinimi karşılığı geçimini sağlayan yetenekli hanımlardan
baklava siparişi alan, sanayileşmiş tatlıcı dükkânlarına ve süper market
reyonlarına kaydı. Gelir seviyesi ortanın üzerindeki sınıflarda giyecek gereksinimleri
büyük mağazaların tenzilatlı satışlar dönemlerine endekslendi. Ama büyük bir
kitle özellikle çocuklarının kıyafet ihtiyacını hâlâ bayram öncesi
sağlamaktadır. Çocuklara Bahriye kıyafeti alma devri çok gerilerde kaldı.
Bilmem şimdilerde, arife gecesi sabah saatlerine kadar elle döndürülen Sınger
makinesinin başında çocuklarına yeni bir şeyler yetiştiren analar var mı?
Sabah erkenden yeni kıyafetini giymiş çocuklar cami önlerinde toplanıp
babalarının namazdan çıkışını bekleyecek. Sair vakitler tek saf toplayabilen
camiler ve önündeki caddeler bayramdan bayrama ve farklı şekilde kılınan
namazın acemi cemaati ile dolup taşacaklar. Mezarlıklar her yaştan insanın
doldurduğu ziyaret mahalleri olacaklar. Kısık sesle kıraat edilen Kur’an
ayetleri birbirlerine karışacaklar. Belki hâlâ bir yerlerde muhtarlık önlerinde
gün boyu davullar dövülecek, halaylar çekilecek. Ama semtin sempatik Tip’i
Fahrettin yorgun düşene kadar oynayamayacak. Oda yaşlandı gayrı... Otobüsler,
trenler, özel arabalar kalabalıkları ilden ile köyden köye, semtten semte
taşıyacaklar. Artık kumbarası olmayan çocuklar bayram harçlıklarını dövize
yatıracaklar. Ama bir şeyler sürerken bir şeyler değişecek.
İki üç gün önce başlayan ev temizliği, baklava yapımı, zeytinyağlı hazır
yemek stoku. Yatılı geleceklere oda, yatak hazırlığı, bayramlık
giysilerin temizliği, ütüsü, çocukların yıkanması. Erkenden kalkış, kurban
kesimi, kanlı bahçenin paklanması, etlerin taksimi, dağıtımı, öğlen yemeğine
kavurma yetiştirme telâşı, kalan etlerin muhafazaya alınması. Kapıya gelen
çocuk güruhuna şeker servisi, misafirlere hizmet, sofra kur, sofra kaldır.
Giyin süslen ziyaretlerde bulun. Gene sofra, gene yatak, bir sele dolusu
yıkanacak çarşaf, masa örtüleri, yeniden temizlik...
Yıl boyu her sabah tıraş, kravat, sıkıntılı trafikte saatler süren gidiş
dönüşler... Bayram öncesi çarşı pazar, bilmem kaç kutu çikolata, şeker. Yoğun
trafikte ziyaretler, vasıta sıkıntısı, park zorluğu, sık aranmadığı
iddiasındaki yaşlı akrabaların sitemleri, hiç tanımadığın kimselerle ortak konu
bulma çabası...
Bunlara karşılık yazlık evin terasında uzanıp yatmak veya tatil köyünün
ısıtılmış havuzunda keyif, açık büfe, ulaşım ücretsiz ve dört taksit ya da
dünyanın her yöresine ucuz turlar...
Yorgun ve bitkin insanlar. Özellikle çalışan hanımlar için bulunacak makul
sebepler o kadar çok ki… Yaşlılar mı? Onlarda televizyonda bayram programlarını
izleyip eski bayramlarını yâd ederek avunsunlar.
Bahçeli evler bir bir yıkılıp bloklara döndükçe semtlerin insan halitası da
değişti Mahalleler daha homojen gelir guruplarından oluşur oldular. Kurban
ibadetinin gerekçesi olan, et yedirilmesi ve gönüllerinin alınması gereken
yoksullar dağıldılar, uzaklaştılar. Kurban sahiplerinin bunlara ulaşımı
zorlaştı. O kişilerin et alma gerekçeli ziyaretleri ise şansa kaldı. Üç araç
değiştirerek geldikleri “Bilmem ne beylerin seyahat da” olmayacağını
kim garanti edebilir? Eli boş dönüş masrafını da katınca, maliyeti bile
kurtarmaz.
Asfaltta, kaldırım kenarlarında, apartman bodrumlarında, banyo giderlerine
kesilen, balkon demirlerine, elektrik direklerine asılan hayvanlar tepki çekmek
yanında gerçek sıkıntılar verir oldular. Büyük marketlerde, toplu kesim
yerlerinde, yardım derneklerinde, kesim ve parçalama servisleri oluştu. Hayır
kurumlarının, vakıfların “parasını ver, gerisine karışma” esprili
hizmetleri, yeni yönler yarattılar. Kan, vahşet, çığırtkanlıkları, Avrupa
birliği kuralları, kurban vecibesinin gereksizliğini tartışmayı bile gündeme
getirir oldu. Ömründe namaz kılmamış, bir sayfa ilmihâl okumamış Enteller(!)
ahkâm keser, fetva verir oldular.
Bütün bunların ardından önce metropoller düştüler sonra da şehirler ve
hatta kasabalar. Hacmi genişleyen kentlerde top sesleri duyulamaz oldular.
Sosyal gerçekler, geleneklerimiz ve dini örflerimizi korumaktan yana
olanları birer, birer yuttular. Benim gibi direnen dostlardan bir kaçı daha bu
bayram teslim olup cephe değiştirdiler. Değişim fırtınalarına hangi ağaç
dayanabilmiş ki?
Bu sabahın rutin tatil günlerinden hiç bir farkı yok. Ne bütün gece komşu
bahçelerden koyun melemeleri geldi ne de ızgara kokuları geliyor. Bahçe mi
kaldı? Yıllardır bayram namazına gidemiyorum. Sabah kahvaltısından sonra
şerbeti taze dökülmüş baklavadan yiyemiyorum. Çocukların hepsi başka yörelerde.
Eli öpülmesi gereken yaşlılar her gün azalmakta. Bayramlaşılacak dostlar dünya
haritasının her bir noktasına yayılmış. Dağıtılacak et yok. Koyun eti
kokusundan hoşlanmayan gelinler burada olmadığından biraz kavurma yapıp yedik o
kadar. Birkaç da tanımadık çocuk kapı çalıp bayram parası istediler.
Artık bayramlar eskisi gibi değilmiş, ne gam. Kutlamak için önümüzde
Anneler günü var. Babalar günü, sevgililer günü, çevre günü, yetim ördekler
günü!
“Deli’ye her gün bayram.”
Bayramınız kutlu olsun.
[1] Kurban bayramı kutlu olsun.
[2] Ramazan Bayramı kutlu olsun.
[3] Y.K. Beyatlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder